BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, 11 yıldır Türkiye’nin geleceğinin İmralı’da kısıtlandığını belirterek, “İmralı sistemi çözüme hizmet etmiyor. Bu sistem lağvedilerek ev hapsi dahil çözüm formülleri bulunmalıdır” dedi. '
-BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, 11 yıldır Türkiye’nin geleceğinin İmralı’da kısıtlandığını belirterek, „Hükümeti çözümsüzlük politikalarından vazgeçmeye çağırıyoruz. İmralı sistemi çözüme hizmet etmiyor bu sistem lağvedilerek ev hapsi dahil çözüm formülleri bulunmalıdır“ dedi.
- AKP iktidara geldiğinde cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısının 57 binden 119 bine çıktığını hatırlatan Demirtaş, tutuklu çocukların durumunu „facia“ olarak niteledi. Demirtaş, „Bizi suçlamak yerine buyurun düzenlemeler ortada; onları cezaevinden çıkaralım“ diye konuştu.
- Cezaevlerinde insanın „vicdanını yaralayan“ düzeyde ağır hasta tutuklu ve hükümlünün bulunduğuna dikkat çeken Demirtaş, 40 kişinin ölümü beklediğini söyledi. Demirtaş, „Hükümet duyarsız ve sesiz kalmaya devam ediyor. Bunları cezaevlerinde hakaretler altında ölüme terk etmeyeceğiz“ dedi.
- TEKEL işçilerinin eylemini de bir kez daha kutlayan ve eylemcilere destek veren Demirtaş, Başbakan Erdoğan’ın „Bu işleri belediyeler alsın, Diyarbakır ve İzmir alsın“ sözlerini hatırlatarak, „99 BDP’li belediye, TEKEL işçilerinin durumu için fedakarlık yapmaya hazırdır“ şeklinde konuştu.
KCK Önderi Abdullah Öcalan’ın nelere karşılık Türkiye’ye verildiğini ve neyin üzerinden pazarlık yapıldığını soran BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, „11 yıldır İmralı’da tutulan Türkiye’nin çözüm iradesidir, 11 yıldır Türkiye’nin geleceği orada kısıtlanmıştır“ dedi. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, partisinin dünkü grup toplantısında yaptığı konuşmada, hafta sonu Barış İçin Sanatçı Girişimi’ne konuk olduklarını ve önemli bir görüşme gerçekleştirdiklerini belirterek „Bir kez daha gördük ki, barış ve kardeşliğin 4 bir tarafa yayılması için sanat camiası önemli çalışmalar yapmış ve bundan sonra da yapacakları konusunda etkilendik. Bundan sonraki bu görüşmelerimiz daha sık gerçekleşecek“ dedi. KCK Önderi Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesinin 11. yıl dönümüne ilişkin değerlendirmelerde bulunan Demirtaş, „Dün 15 Şubat’tı. Sayın Öcalan’ın uluslararası bir hukuksuzlukla Türkiye’ye getirilmesinin 11. yıldönümüydü. 15 Şubat 1999 yılından bu güne Türkiye ne kaybetti ne kazandı, herkesin bunu tartışmasını istiyoruz ve bunun gayreti içindeyiz“ diye konuştu. 15 Şubat vesilesiyle yaşanan gerginliklerden ve sokak çatışmalarından hükümeti sorumlu tutan Demirtaş, hükümetin 15 Şubat öncesi başlattığı operasyonların gerginliğin artmasına neden olduğunu söyledi. Eylemlere yapılan müdahalenin çatışmaların artmasına neden olduğunu ifade eden Demirtaş, „Birkaç gün öncesinden gözaltılar, tutuklamalar yaşandı ve gerilim ortaya çıktı. Sayın Bakan bu eylemlerden partimizi sorumlu tutuyor. Bu gerilimlerin tek kaynağı hükümetin yaklaşımlarıdır. Hükümet bizim gösterdiğimiz duyarlılığı ve hassasiyeti gösterseydi bu olaylar yaşanmayacaktı. Eylemlerden sonra müdahale edilmesiydi, bu çatışma görüntüleri olmayacaktı“ şeklinde konuştu. „Tam 11 yıldır İmralı üzerinden yürütülen bu politika bir rejim politikasıdır. 15 Şubat’ın ne olduğu tartışılmasın, kamuoyu gerçekleri öğrenmesin deniliyor. Hükümetin temel politikası budur. Bunun için gerginlik ve çatışma çıkarılıyor“ dedi.
Öcalan iç savaşı önledi
15 Şubat vesilesiyle düşüncelerini dile getiren yüzbinlerce insanın düşüncelerinin anlaşılması gerektiğini ifade eden Demirtaş, şöyle devam etti: „15 Şubat 1999 yılından bu yana yaşanan gelişmeleri tek tek sıralarken neden bu saldırıların olduğunu daha iyi anlayacağız. Bunu yapanlar Türkiye’yi bir iç savaşa sürüklemek istediler. Bu iç savaş ve çatışma yaşanmamışsa Sayın Öcalan’ın rolünün anlaşılması gerekiyor. Bu realitenin anlaşılabilmesi için de birbirimizin sesine kulak vermek gerekiyor. 15 Şubat üzerinden ne tür tavizler verilmiştir, Kürt sorunu bitmiş midir? Hükümetin bunların cevabını vermesi gerekiyor. Bakın merhum Ecevit’in kendisini ‘neden bize verdiler ben de anlayamadım’ diyor. Bir başbakan kendisini iktidara taşıyan bir olayın neden yapıldığını anlayamamıştır. Yine Aytaç Yalman’ın bir gazeteye verdiği demeçte 15 Şubat’a ilişkin çarpıcı açıklamalar var. ‘Irak’a müdahale edilmesi önceden hedeflenmişti, ABD bunu yaparken Kürtlere dayanmak istiyordu. Öcalan’ı Barzani ve Talabani için alternatif olmaktan çıkardı’ diyor. Bu değerlendirmeler üst düzey komutanlardan birine ait. Sürecin buna uygun geliştiğini hep birlikte gördük. 99 sonrası ne oldu. Türkiye’nin PKK’nin biteceği ve Kürt sorununun sona ereceğini hayal ederken ABD operasyonunu gerçekleştirdi. Ekonomik kriz yaratılmış Ecevit hükümeti parçalanmış, AKP hükümeti göreve getirilmiştir. AKP’nin iktidara getirilmesi bu anlaşmaların yapılmasıyla ve gereklerinin yerine getirilmesiyle ilgilidir. Mavi Akım gibi enerji anlaşmaları hesaplanmıştır. Bu anlaşma karşılığında Öcalan Rusya’dan çıkarılmıştır. Bunu yıllar sonra bir bürokrat itiraf etti. Bunun gerekleri yerine getirildi. Şimdilerde de nükleer enerji projesi gündemde. İsrail o süreçte önemli rol oynadı. İlk etapta 3.4 milyar dolarlık uçak ihaleleri İsrail’e verildi. 2004 yılında İsrail ile silah depoları konusunda anlaşmaya gidildi. Heronlar alınmış ve sınır ötesi operasyonlarda kullanılmıştır. Ankara geçen yıl yaşanan Gazze saldırılarından önce 170 milyon dolarlık silah anlaşması yapmıştır. Bunlar birkaç somut gösterge, bunlar bile bildiklerimiz. Açılım tartışmaları yürütülürken, AKP’liler MHP’ye dönerek, yaptığınız anlaşmaların gizli tutanaklarını açıklayın dedi. Elbette onun da zamanı gelecek. İç sorunlar açısında da 11 yıldır İmralı’da tutulan Türkiye’nin çözüm iradesidir, 11 yıldır Türkiye’nin geleceği orada kısıtlanmıştır. Gelinen aşamada AKP bir yol ayrımındadır. Ya demokratik çözüm adımları atacak ya da tasfiye politikalarında ısrar edip kendisini bitirecektir. Hükümeti çözümsüzlük politikalarından vazgeçmeye çağırıyoruz. İmralı sistemi çözüme hizmet etmiyor bu sistem lağvedilerek ev hapsi dahil çözüm formülleri bulunmalıdır.“
AB raporunda Kürtler de vardı
Avrupa Birliği’nin Türkiye ile ilgili raporuna da dikkat çeken ve hükümetin bu rapor üzerinden sadece Kıbrıs meselesine odaklandığını, başka konuları görmediğinin altını çizen Demirtaş, „DTP’nin kapatılması açık bir dille eleştiriliyor. Sorunların çözümünde politikacıların muhatap alınması isteniyor. Tutuklamalardan kaygı duydukları belirtiliyor. Kürtçenin eğitim talebi dile getiriliyor. AB üyelik sürecinin sürdüğünü belirten bu hükümet bu bölümleri görmezden geliyor“ dedi.
Çavuşoğlu’na seslendi
Mevlüt Çavuşoğlunun AB Parlamenterler Meclisi Başkanlığı’na getirilmesinden memnuniyet duyduklarının altını çizen Demirtaş, „Memnunuz ve kendisini kutluyoruz. Fakat görev yaptığı komisyonun Türkiye açısından birkaç önemli hususu dikkate almasını istiyoruz. Hakkımız olmasına rağmen orada hiçbir milletvekilimiz temsil edilmiyor. Bunun dikkate alınmasını istiyoruz. AB özerklik şartına Türkiye çekinceler koymuştur. Madem başkansınız bu çekinceleri kaldırın“ dedi.
AKP-MHP-CHP ruh üçüzü
Başbakan Erdoğan’ın daha önce CHP ve MHP için yaptığı „ruh ikizi, tek yumurta ikizi“ tanımlarını hatırlatan ve „Söz konusu demokrasi ve insan hakları olunca, bu konular gündeme geldiğinde bunlar ruh üçüzü, tek yumurta üçüzü oluyorlar“ diyen Demirtaş, bu konuda cezaevlerinde yaşanan sorunlara dikkat çekti. İnsanların özgürlüklerinden mahrum bırakılarak devletin gerçek yüzüyle çıplak kaldıkları tek yerin cezaevleri olduğunu hatırlatan Demirtaş, „Cezaevleri ülkelerin aynalarıdır. Türkiye cezaevlerini takip ediyoruz, çok sayıda başvuru geliyor. Diyarbakır E ve D tipi cezaevi ziyaretlerimizde bazı şeylere tanık olduk ve bilgi aldık. AKP iktidara geldiğinde cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı 57 binden 119 bine çıkmıştır. Artış yüzde 95 oranındadır. CMK’de tutuklanma zorlaştırılmasına rağmen, AKP bu işin çözümünü hemen buldu. Adalet Bakanlığı, cezaevlerini artıracağını açıkladı. AKP zihniyetinin cezaevleriyle ilgili çözümü budur“ dedi.
Çocukların durumu facia
Tutuklanan çocuklara ve cezaevlerindeki durumlarına da dikkat çeken Demirtaş, durumun „facia“ olduğunu söyledi. „Kapasite yüzde yüzün üzerinde. Yemek masasının üzerinde yatan, koridorda battaniyelerle yatan çocuklar var. Çocuk tutukluların sayısının bu kadar fazla olduğu başka bir Avrupa ülkesi yoktur“ yoktur diyen Demirtaş, özellikle bölgedeki çocukların, „örgüt üyeliği, yasadışı eylem, TMK’ye muhalefet“ suçlamalarıyla ayrı ayrı yargılandığını ve bu yüzden panzere taş atan çocukların 15 yıla kadar cezalandırıldığını ifade etti. AKP’nin „çocuklar ağır cezalarda yargılanmasın“ şeklinde yaptığı teklifi kabul etmediklerini belirten ve „Mesele çocukların yargılama usulü değil, ağır cezalara çarptırılıyor olmasıdır“ diyen Demirtaş, „Bizi suçlamak yerine buyurun teklifler ortada, düzenlemeyi yapalım, onları cezaevinden çıkaralım, yetmez anadilde eğitim görsün, o eller uçurtma uçursun“ diye konuştu.
Tutukluları ölüme terk etmeyeceğiz
Cezaevlerinde insanın „vicdanını yaralayan“ düzeyde ağır hasta tutuklu ve hükümlünün bulunduğuna dikkat çeken Demirtaş, Abdülsamet Çelik, Taylan Çintay, Ali Güneş gibi ağır hasta tutukların isimlerini sayarak bunlar gibi 40 tutuklu ve hükümlünün ölümü beklediğini söyledi. Demirtaş, „Hükümet duyarsız ve sesiz kalmaya devam ediyor. Bu konu bugünden sonra bizim için onur meselesi ve vicdan meselesi haline geldi. Milletvekillerimiz bulundukları (hasta tutukluların) cezaevlerini ziyaret edecekler, rapor hazırlayacak, bunların cezaevlerinde hakaretler altında ölüme terk etmeyeceğiz“ dedi.
Kürtçe açılımı cezalarla sürüyor
Kürtçeye yönelik ayrımcı uygulamalara dikkat çeken Demirtaş „Açılım çerçevesinde, Bakanlık Türkçe dışında dillerin konuşulmasını serbest bıraktı. Van Cezaevi’nde bir tutuklu Azadiya Welat’ı okumak isteyince kendisinden bin 80 TL para istendi ve gazete dünyanın en pahalı gazetesi haline getirildi. Bu da hükümetin açılımı gösteriyor. hayırlı uğurlu olsun. Aynı gazetenin genel yayın yönetmeni 21 yıl ceza aldı. Demokratik açılım muazzam bir hızla ilerliyor bu da hayırlı uğurlu olsun“ diye konuştu.
Dicle’nin çelişki açıklamasına katılıyoruz
Demirtaş, Habur tartışmalarına da dikkat çekerek ve o dönem atılan adımın çözüm sürecine katkı sunacak önemli bir adım olduğunu ancak bunun anlaşılmadığını söyledi. Hükümetin önce bu adımı önemsediğini ancak daha sonra arkasında durmadığını belirten Demirtaş, yaşanan tartışmalardan da hükümetin sorumlu olduğunu belirterek şöyle devam etti: „Sayın Dicle hükümetin politikalarının çelişkilerine dikkat çekmek istediğini belirtmiştir. Bunu biz de paylaşıyoruz. Hükümetin sözcüsünün Sayın Dicle’yi hukuken sorunlu diye tanımlamasını kınıyoruz ve kabul etmiyoruz. Henüz yargılanmamış bir kişiyi böyle isimlendirmesinin siyaseten ne kadar sorunlu olduğunu gösteriyor. Çiçek’in ne kadar sorunlu olduğunu biliyoruz. En büyük hata CHP ve MHP’den önce hükümetindir. Habur’un ilk gününü önemli bir gelişme olarak tanımlarken sonrasında bu sevinci toplumun kursağında bırakmıştır. Eğer onu anlamış olsaydı bu açılım orada kalmazdı. AKP hükümetinin bu konuda cesur olması ve barış sürecini sahiplenmesi gerekiyor.“
CHP ve MHP ölü gelsinler istiyor
Bu konuda CHP ve MHP’yi de sert sözlerle eleştiren Demirtaş, her iki partinin gelişleri hazmedemediğinin altını çizerek, „Onlar PKK’liler gelecekse ölü olarak, cesetleri üst üste atılmış şekilde panzerlerin üzerinde sürüklenerek gelmesini istiyorlar. Yıllar sonlar PKK’lilerin canlı olarak gelmesini kabul edememişlerdir. Cenazeler yerlerde sürüklenirken tekmelenirken neden gensoru vermediniz? Sosyal demokrat değil misiniz? Yargı siyasallaşmıştır demediniz? Diyemezsiniz çünkü dağlardan cenazeler geldikçe ancak sizler var oluyorsunuz. Bizler PKK’lilerin de askerlerin de gençlerin de dağlardan sağ salim gelmesi için ısrarla barışın ve kardeşliğin savunucusu olmak zorundayız. Bu konu cesaret konusudur. Hükümet olarak ya çıkın bunu açıkça savunun ya da elinizin Habur’uyla bu işe bulaşmayın“ diye konuştu.
TEKEL işçilerine destek
TEKEL işçilerinin eylemini de bir kez daha kutlayan ve eylemcilere destek veren Demirtaş, Başbakan Erdoğan’ın „Bu işleri belediyeler alsın, Diyarbakır ve İzmir alsın“ sözlerini hatırlatarak, „Bu konuda bir çalışma başlattık. Sayın Baydemir bir fizibilite çalışması içine girdi. Bu raporu tamamlar tamamlamaz sorunun çözümü için elimizden gelenin fazlasını yapacağımızı ve çözüm için aktör olacağımızı belirtmek istiyorum. 99 BDP’li belediye, TEKEL işçilerinin durumu için fedakarlık yapmaya hazırdır. Bu beklenti belediyeler elinde bulunduran AKP için de geçerlidir. BDP olarak buna hazırız. Direnişlerini selamlıyoruz“ diye konuştu.
Katsayı kararına ilişkin
Danıştay’ın katsayı düzenlemesini iptal etmesini de değerlendiren ve YÖK’ün bu konuda verdiği kararı olumlu bulduklarını belirten Demirtaş şöyle devam etti: „Danıştay’ın katsayı ile ilgili olarak yaşanan gelişmeler öğrencilerin psikolojisini bozuyor ve sınav sistemini allak bulak ediyor. Daha önce YÖK tarafından alınan bir kararın yeniden bir düzenleyeme gitmesiyle ilgilidir. Daha önce alınan karara Danıştay’ın bir itirazı yoktur, şimdid e düzenleme yetkisi YÖK’tedir. O dönemde YÖK’ün yetkisini tanıyan Danıştay bu dönem tanımıyor. Meslek liselilerin içindeki İmam Hatiplilerin oranı yüzde 4’tür, bu oran için bütün meslek liseliler mağdur ediliyor. Bu iş Danıştay sırtına atılarak içinden çıkılacak bir mesele değildir. Düzenleme yapılarak, 145 maddesinde değişiklik yapılarak bu sorun bitirilebilir. YÖK Danıştaya, Danıştay YÖK’e atıyor pimpon topuna gibi. Buyurun YÖK yasasındaki 145. maddeyi değiştirerek bu işi bitirelim.“
DİHA/ANKARA