“Eğer estetik operasyon geçirmiş herkes Los Angeles’ı terk etseydi, şehir bomboş kalırdı” diye bir söz dolanıp dururmuş Kolomb’un keşfettiği o malum ülkede. Bunu duyduktan sonra düşünmeden edemedim; aynı şey İstanbul’da olsa ne olurdu diye. Belki şehir boşalmazdı ama trafik sorunu kökten çözülürdü kuşkusuz. Peki neydi insanları estetik ameliyata iten? Bu sorunun cevabını almak için dünyaca ünlü plastik cerrah Dr. Serdar Eren’in kapısını çaldım.
Onun plastik cerrahi ve bu alandaki kanser tedavilerinde başarılarını bir yazıya sığdıramam. Dünyaca ünlü hastaları hakkında bir tek ipucu bile vermese bile duyduğumuz bazı şeyler var. Mesela tanınmamak için başını örtüp gelen bir Kraliçe'nin, gizlice arka kapılardan ameliyathaneye alınıp "Ekselansları" diye karşılandığı şehir efsanesi gibi dilden dile dolaşıyor. Dr. Serdar Eren'e bendeki "şeytan tüyü" bile vız geldi ve bu asilzadenin ismini açıklamadı. Başka kaynaklardan tek öğrenebildiğim şey malum "hastanın" İsveç ya da İngiltere kraliyet ailesine mensup olduğu.
Bu arada beni de mucizevi bir şekilde incecik yapacakmış. "Bu mucizeyi açıklayayım mı" deyince, 20 yıllık makasıyla dilimi keseceği konusunda garanti verdi; susmak zorunda kaldım. Kendisine "Plastik cerrahinin Mikelanj'ı" dediğimde de ağzımın payını veren Dr. Serdar Eren bana neler mi anlattı?
Bu alandaki başarınızın sırrı nedir diye sorsam...
İyi bir gözlemci ve analizciyim. Tabii iyi doktor, iyi cerrah olmak da var ama onlar ayrı şeyler.
Ünü dünyaya yayılmış, çok başarılı bir plastik cerrahsınız. Size plastik cerrahinin Mikelanj'ı diyebilir miyiz? Bir nevi heykeltıraş.
Kesinlikle hayır! Eğer ben heykeltıraşsam hasta da taş mı yani?
Tamam hocam kızmayın. Estetik cerrahide sistem nasıl işliyor?
Gayet basit. Hasta gelir, şikâyetini söyler. Ben de onu nasıl tedavi edeceğimi anlatır, reçetesini yazarım. İlacı alıp almamak onun seçimi.
İyi de bu "hasta" tabir ettiğiniz kişi çoğu zaman bildiğimiz anlamıyla hasta değil. Keyfen geliyor size.
Hastanın ta kendisi. Hastalığı da vücudunda kendisine rahatsızlık veren bölgelerin olması. Bu durum psikolojisini etkiliyor.
Peki sizin kendisinden rahatsız olan biriyle iletişiminiz nasıl?
Hastayı gaza getirip estetik ameliyat yapmaya motive edersem, etkim altında kalır. Ben yapacağım işlemin sorumluluğunu alırım, hastanın da seçiminin sorumluluğunu alması gerekir. Hastanın "Sizce ne yapmak gerekiyor" diye attığı oltaya takılmam.
'CERRAH BEĞENMEZSE BOZUP YAPABİLİR'
Ama hastayı gazlayan doktorlar olduğunu biliyorum, isim vereyim mi?
Bu çok yanlış, talep mutlaka karşı taraftan gelmeli.
Peki nasıl tavsiyelerde bulunuyorsunuz onlara?
Ben tavsiyede de bulunmam.
E siz de ne gaz, ne tavsiye veriyorsunuz gelene. İki konuşsanız, bir dökülse size...
O kadar da değil, konuşuyorum elbet. "Görmek istediğiniz nasıl bir kadın, onu anlatın ki yardımcı olayım" diyorum mesela.
Estetik cerrahide tecrübe, çok vaka demek sanırım. Peki ameliyatı yapan elin hiç mi önemi yok? Hani herkesin annesi köfte yapar ama benim annemin eli çok farklıdır.
Köfte falan, acıktık herhalde. Şaka bir yana annenin köftesi çok güzel olabilir ama el becerisi aslında kişisel karakterinizle alakalıdır. Bir estetik cerrahın en önemli özelliği, çok detaycı olması ve hiçbir zaman pes etmemesidir. Beğenmediği sürece bozup yapması gerekebilir eserini. Ve kendisi en son memnun olan kişi olmalıdır.
'PSİKOLOJİK DESTEK ÇOK ÖNEMLİ'
Her şey tamam da peki o bozulup yapılanın psikolojisi ne olacak? Siz aynı zamanda psikolog musunuz?
Değilim ama branş ayırt etmeksizin her doktorun psikoloji eğitimi alması gerek. Ben de psikoanaliz, psikosomatik hastalıklar eğitimi aldım. Çünkü insanın bedeni ruhuyla bir bütündür.
Yani kısaca size gelen hastayı psikolojik ve anatomik açıdan inceleyip öyle giriyorsunuz olaya.
Öyle diyebiliriz. El beceriniz tecrübeyle birleşip zamanla iyi bir seviyeye gelebilir, tekniğinizi de rafineleşir ama karşınızdakini sadece bir meme ya da bir karın olarak görürseniz işiniz zorlaşabilir.
"Hastanın bir insan olduğunu unutmamak lazım" diyorsunuz.
Karşındaki bir canlı, onu tanıman gerekiyor. Ameliyat sonunda her şey bitmiş olmuyor. İyileşme sürecinde hastanın psikolojisi de önemli rol oynuyor. Çünkü deri ruhun aynasıdır. Ömür boyu o şekilde kalmayacağını ona anlatman lazım. Sonuçta psikolojisi çok önemli.
Yani diyorsunuz ki "Maazallah sonradan yüzünü beğenmez falan"...
Tabii. Aldığın kıyafeti ertesi gün beğenmeyip atabilirsin. Ama yüzünü çıkarıp atman mümkün mü? Böyle çok estetik mağduru var. Ben 20 seneden beri psikologlarla çalışırım bu sebepten. Özellikle kanser söz konusu olduğunda asla psikologsuz çalışmam.
'ÇİRKİN İNSAN YOKTUR'
Peki sevgili doktorum siz kime "Güzel" dersiniz?
Güzellik subjektif bir kavram. Mesela bana göre güzellik; gözle görüp kalple hissetmektir. Çirkin insan yoktur, önemli olan cazibedir. Ben yüzün verdiği ışığa bakarım.
Keşke herkes bunu kolayca algılayabilse.
Aynen. Küçük yaştan itibaren çocukları "Güzel kızım, yakışıklı oğlum" diye sevmek gerek. Güzelliği sevgi olarak algılayan insan, kendini dünya güzeli görür.
Güzellik, özgüvenle de ilgili bir şey galiba.
Kesinlikle. Özgüveni olan, sevgiyle büyümüş insan her zaman ayağını sağlam basar yere. Yoksa herkes ameliyat olmak isterdi. Ama bir de bazıları çok güzel olmasına rağmen kendisinde birçok problem görüyor. "Güzelsin" diyorsun, "Ben öyle hissetmiyorum" diyor. Bence güzel hissetmek, güzel görünmekten önemli.
O zaman ne yapıyorsunuz?
Bu durum ancak psikoterapiyle çözülür. Psikoterapist değilim ama bazen hastanın hiç fark etmediği güzelliklerini de ortaya çıkarabilirim. Mesela kepçe kulağa "çirkin" derler ama kepçe kulak güzel, sevimli görünebilir.
Güzel kepçe kulak mı?
Evet, kepçe kulağın yakıştıgı güzel insan. Aslında en güzel ve seksi şey akıldır. Mesela kadınlar erkeklerde akıl ve başarıyı seksi bulur. Bu erkekler için de geçerlidir.
Akıllara iyileştirme yapabiliyor muyuz, hani iki neşter atsanız?
(Gülüyor...) Maalesef o mümkün değil işte.
'BELKİ SARKIK MEME SEVİYOR!'
Peki diyelim ki kadının kocası operasyona karşı? O zaman ne oluyor?
En önemli faktör kocası zaten. Eğer adam istemiyorsa ameliyat gerçekleşmemeli.
Yahu belki kadın adamdan bıkmış, güzelleşip kurtulacak ondan.
Valla bu onun problemi. Ama şunu söyleyeyim; kocasından habersiz estetik yaptıran hasta korkar. "Ya yanlış bir şey olursa" kuşkusu sarmıştır bünyesini. Kocası seyahatten dönene kadar iyileşmek ister. Sakınan göze çöp batar, iyileşmesi uzun sürer.
Ve bu durumda da size çemkirmeye başlar sanırım.
Çemkirme demeyelim de günde 3-5 kez arar "Şişliklerim ne zaman geçecek" diye.
Sanırım böyle zamanlarda bir sahil kasabasına yerleşip balıkçı olmayı hayal edersiniz.
Yok yahu! "Bana telefon ettiğiniz sürece geçmez. Sıkıntı, şişliği indirmez" derim. Geçen gün bir adam geldi karısıyla. Operasyona karşı. Ben de "O zaman vurun yumruğu masaya, istemiyorum ya da karıcığım bu seni mutlu edecekse sorun yok deyin" dedim.
Genelde kocanın rızası olmadan hastayı ameliyat etmek istemiyorsunuz. Siz de korkuyorsunuz biraz adamdan sanki.
Korkmak değil sadece kocasının gönlü olmadan ameliyat etmek istemiyorum ve bunu çok net söylüyorum. "Belki iyi geçmez" diyorum. "Herkes bir haftada iyileşir, sizinki 1-2 ayı bulabilir." Neticede sıkıntılı bir durum bu.
Peki koca size açıklama yapmak zorunda mı? "İstemiyorum kardeşim" derse ne diyeceksiniz?
Eğer hasta ameliyatı istiyor, kocası istemiyorsa erkek buna neden karşı olduğunu açıkça anlatmak zorunda. Mesela "Ben sarkık meme seviyorum" bile diyebilir. Ama mantıklı bir gerekçesi olması lazım.
Ya adam kıskançsa ve karısının güzel olmasını istemiyorsa?
O zaman onu da söylesin. Her şey açık ve net olsun. Yarım gönülle ameliyat olmaz. Hastanın estetik mağduru olmaması için hep söylediğim bir şey vardır: Doğru hasta, doğru zaman, doğru metot, doğru doktor. Bunların biri eksik olursa insanın başı ağrır.
"Doğru hasta" nedir?
Allahın verdiği doğumsal deformasyonların dışında, kaybettiği güzelliği tekrar kazanmak isteyenler ya da böyle de yaşayabilirim ama daha iyi olursa kendimi daha iyi hissederim diyenler. Yani bunu canı gönülden isteyenler. Bir de bunun için maddi imkânı olanlar tabii.
Maddi imkânın bu kadar önemi var demek.
Var tabii. Kimse çoluğunun çocuğunun rızkını harcayarak ameliyat olmamalı. Mesela Almanya'da bu iş için kredi veren kurumlar var. Alıyorsun krediyi vadeleri ödemeye devam ederken o yüz, meme eskiyor. Sen hâlâ para ödüyorsun. Düşün borç harç yeni bir araba almışsın, ilk 2-3 ay keyfini sürüyorsun, ama sonra büyüsü bozuluyor, o yeni araba kokusu gidiyor, elinde kalan geçmiş bir heves ve onun borcu. Krediyle estetik ameliyat olursan da aynı hesaba geliyor işte...
'CANINIZ ACIRKEN ETİNİZİ DEĞİL, SAÇINIZI KESTİRİN'
Trajikomik. "60 ay vadeyle gerdirme kredisi" diye reklam da yapsa ya o kurumlar. Peki estetik operasyon için "doğru zaman" nedir?
İnsanlar genellikle mutsuz olduklarında BİR şeyler yapıp kendilerini iyi hissetmeye çalışır.
Genelde aldatılan kadınlar mı mesela?
Hepsi değil. Ama aldatılan kadınlarda travma daha büyüktür. Kendisini sorgular. Bir an önce görünüşünü değiştirip güçlenmek ister. Bazıları makyaj yerine estetik ameliyatı seçer. Canınız acırken etinizi değil saçınızı kestirin! Çünkü ameliyat yarası zor iyileşiyor bu durumlarda.
Yani hastanın ruhuna "estetik" lazımsa, bedenine yaptırması doğru değil.
Aynen öyle. Bir pasta düşün, iyi pişmiş. Bir tek kreması eksik. Estetik cerrahi, ancak o pastanın kreması olabilir. Pasta kötüyse istediğin kadar krema koy, kimseye yediremezsin.
Kısaca hastanın psikolojisinin de sağlam olması gerekli.
Kesinlikle. Çok başarılı bir ameliyat yapabilirsiniz ama en önemlisi hastanın beğenisi. Ve beğeni de subjektif.
Varsa kocasının da tabii...
Kocasının ya da arkadaşlarının beğenisinin nötr olması gerekiyor. "Eskiden daha güzeldin, neden yaptırdın" dedikleri zaman hastada çöküntü başlıyor.
Size her gelen büyük "değişim" peşinde mi?
Türkiye'de "Doktor bey fazla değişmiyeceğim değil mi" sorusuyla çok karşılaşıyorum. Cevabım "Tabii ki de değişeceksiniz" oluyor. Eskiye dönüş bile değişimdir çünkü. Ben hastalarıma da kocalarına da "Size yeni bir yüz vermiyorum, eski şekline getiriyorum" derim. Karısının seneler önce âşık olduğu halini geri veriyorum kocasına.
'BOTOKS, MİMİKLERİ YOK EDİYOR'
Botoksa karşı mısınız?
Botoksu yapan ve yaptıranlara karşı değilim. Benim felsefem ve estetik cerrahiye bakış açım içerisinde botoksun yeri yok. Ama bazı hastalar da şikâyetçi olabiliyor botokstan.
Türkiye'de pek çok kadının yüzü birbirine benzemeye başladı.
Aslında öyle değil. Herkesin yüzü ayrıdır ama mimiklerin, kişiye özgü ifadelerin azalması benzerliği getiriyor. Tıpkı aynı bakışları görünce algıladığımız his gibi. Böyle bir durumda "Herkes birbirine benziyor" diyoruz.
O "sürpriz" dolu bakışların sorumlusu botoks yani. Peki yararları var mı botoksun?
Abartılmadığı sürece evet. Bunu uygulamak için çok iyi bir yüz analizi yapmak ve çok tecrübeli olmak lazım. İnsan güzelliğini kalbiyle algılayabilen bir gözü olması lazım uygulayıcının.
Doktor olmak da yetmiyor yani...
Yetmez tabii. Sonuçta bütün insanlar kendi güzelliklerini aynadaki halleriyle değerlendirir. Oysa konuşurken mimiklerin sunduğu güzellikler aynada görülmez.
Peki siz hiç estetik olmayı düşündünüz mü?
Kesinlikle düşünmedim. Çünkü ben yaşlandıkça kendime alışıyorum ve alıştığım şeyi de değiştirmek istemem.
Siz kendinizi fazlasıyla seviyorsunuz bence.
Evet seviyorum. Koşuşturma beni dinçleştiriyor. Kendimi iyi hissediyorum.
'MEME KADININ METEOROLOJİ İSTASYONUDUR'
Sizin keyfen gelen hastalarınız dışında meme kanseri hastalarıyla da önemli çalışmalarınız var. Biraz da bundan söz etsek...
Meme, plastik cerrahinin ana konularından biri. Almanya'da hem meme kanserinin cerrahi tedavisinde hem de rekonstrüksiyonunda uzun yıllar çalışmalarda bulundum. Bu konuda Almanya'da senoloji denen meme merkezleri açıldı. Sadece plastik cerrah değil, onkoloğun da, psikoloğun da, tanıcının da, şua tedavisi yapanın da bir çatı altında birlikte çalıştığı bir bölüm kurmuştuk. Hatta kanser tedavisinin bitiminden sonra hastanın gidebileceği rehabilitasyon klinikleri de var.
Türkiye'de de var mı böyle bir kuruluş?
Avrupa‘daki gibi seneloji klinikleri henüz yok. Bu çalışmalarım Türkiye'de yeni başladı. Meme cerrahisi multidisipliner bir konu. Hastanın sağa sola gitmeden bütün tedavileri aynı çatı altında görebileceği bir yer olması gerçekten çok faydalı.
Nedir meme kanserinin özelliği?
Kadının memesi onun meteoroloji istasyonudur. Meme kadın için çok önemli bir organ ve dişilik sembolü, önce bunu kabul etmesi lazım. Psikosomatik hastalıkları tedavi eden uzmanların sıklıkla kullandığı bir cümle vardır: "Sizi mutlu eden organ hasta olmaz, hastalıkların ortaya çıkşında mutlaka bir organ konflikti vardır."
Memesine silikon taktıran kadınlarda kanser riski artıyor derler, bu doğru mu?
Aksine, Amerika'da Mayo Clinic'te bir araştırma yapılmış. Silikon protezi taşıyan ve taşımayan 20 bin kadın karşılaştırılmış. Silikonsuzlarda kanser çok daha fazla çıkmış...
Yani silikon kadını kanserden koruyor diyebilir miyiz?
Öyle söyleyemeyiz. Ama silikonla güzelleştirilmiş meme seni mutlu ediyorsa, organının hasta olma riski azalıyor. Meme öncelikle çocuğu besleme organı değil, dişilik organı aslında. Bir haz organı meme. Kısaca kadının estetik cerrahiyle daha iyi bir memeye sahip olmasının ardında pozitife yönelmiş psikolojik sebepler yatıyor.
Peki meme kanserinin tedavisinde de psikolojik tedavinin önemi var mı?
Psikoloji değil de, bu hastaların psikoterapi desteği görmesi şart. Çünkü onlar "neden ben" sorusunun cevabını bulmalı.
'TINA TURNER'A 3 AY SONRASI İÇİN GÜN VERDİM'
Biliyorum ameliyat ettiğiniz ünlüler hakkında ser verip sır vermiyorsunuz ama biri artık çok biliniyor, biraz ondan bahsetseniz...
Tina Turner'dan söz ediyorsun. Hiçbir hastamın adını vermem ama onun gizlisi saklısı kalmadı artık. Benden ameliyat randevusu istedi, çok doluydum 3 ay sonrasına gün verebildim.
3 ay bekler mi insan yahu? Hem de koskoca Tina Turner. Ben olsam başka doktora giderdim valla.
O da aksine bunu sevdi işte. "Bu yönünü beğendim. Hemen gel deseydin, güvenimi kaybederdin" dedi. Tina Turner, Zürih'te normal bir insan gibi yaşıyor. En büyük lüksü zaten sadeliği. Çok severim kendisini, olağanüstü bir kadın.
Bir isim daha verseniz
Sen sor istersen içinde kalmasın ama benden başka isim çıkmaz.
İzzet Çapa / Ht Pazar