31 NUMARALI REKLAM ALANI
'Gazeteciler gladyatör değildir'

HT PAZAR / ALİHAN MESTÇİ

Gazeteci Ruşen Çakır’la Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında geçen “Hopa diyaloğu” çok konuşuldu. O gün orada olanları “Spontane gelişen samimi bir sohbet” olarak nitelendiren Çakır’a o konuşmanın perde arkasını, gazeteci arkadaşları Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutukluluk süreciyle ilgili düşüncelerini sorduk.


Kendinizi baskı altında hissediyor musunuz?

Hayır hissetmiyorum ama çalıştığım ortamlardaki yöneticilerimin ve patronlarımın kendilerini baskı altında hissettiklerini biliyorum. Onların yaşadığı sıkıntı, siyasetle ilgili yazıp çizen herkese yansıyor. Biz sadece gazetecilik yaparak kendimizi savunabiliriz. Ben işimi iyi yaparak ayakta durmaya çalışıyorum. Buna rağmen birileri önümü kapatırsa onları da aşmaya çalışırım. Hakkımda çok rivayet çıktı. NTV’den atıldığım söylendi ama atılmadım. Hatta internette görünce aradım sordum “Siz beni attınız mı?” diye. Öyle bir yazıyorlar ki siz bile inanıyorsunuz.

“Eskiden işimizden olur muyuz diye endişe ederken şimdi mesleğimizi kaybetmekten korkuyoruz” diye yazdınız.

Çok sert bir ifade olduğunun farkındayım ama böyle. İnsanlar işlerinden olmanın dışında gazetecilik yapamamak gibi bir durumla karşı karşıyalar. Mesleğimize asıl tehdit Ahmet’le Nedim’e olduğu gibi polis ve yargıdan değil binaların kendi içinden geliyor.

Gazetecilik hangi özelliklerini kaybediyor sizce?

26 yıldır haber yapıyorum. Eskiden yöneticiler bize “Nerede haber, nerede atlatma röportaj?” derken şimdi iddialı haber yapma ihtimaliniz insanları ürkütebiliyor.

Bu tavır biraz paranoyakça değil mi?

Bu ülkenin kırmızı çizgileri arasında gazetecilik yapmak zor. Belirli bir yerden sonra birtakım yöneticiler, “Az yapalım. Tekne yol alsın ama çok hız almasına gerek yok” diyor. İnsanlar artık ürkekler. Gazetecilik refleksleri köreliyor. Mesela kimin gidici olduğu konuşulurken kıstas kötü yöneticilik veya kötü gazetecilik değil insanların kiminle yakın ya da uzak ilişkilerde bulundukları oluyor. Bir harbi gazeteciler bir de ilişki gazetecileri var. Bütün gazetecileri ilişki gazeteciliğine dönüştürmeye çalışıyorlar.

“Medyanın kötüye gidişini durdurmak mümkün mü hiç sanmıyorum” diyorsunuz. Kimden umutsuzsunuz?

Medyanın bu duruma gelmesinin birinci derecede sorumlularının bazıları iktidar tarafından mağdur edildiği için geri kalanlar birden demokrat, liberal kesildi. Böyle yüzsüzlüklerin olduğu bir yerde gerçek mağdurlar, gerçek basın özgürlüğü savunucuları da inandırıcı olamıyor maalesef. Ortalıkta bir yığın sahtekar var. Çok açık!


'AHMET VE NEDİM'E KEFİL OLURUM'

Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutukluluk sürecini “Arkadaşlarımıza dokunan yanar” diye tarif ettiniz. Arkadaşlarınıza dokunanlar yandı mı?

Ahmet ve Nedim’e bunu yapanlar kesinlikle pişman oldu. Onlardan sonra hiç gazeteci gözaltına alınmadı mesela. Tepkilerden sonra Ergenekon sürecinde gazetecilerin uluorta gözaltına alınmaları büyük ölçüde durdu. O anlamda arkadaşlarımıza dokunan yandı.

Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmaları demokrasi için gerçekten hayırlı oldu mu?

Bu sözü bana Ahmet söylemişti. Daha ilk andan itibaren Ahmet’lerin tutuklanmasının kabul edilemez, açıklanamaz olduğu konusunda bir görüş birliği oluştu. Nedim de Ahmet de kendi başlarına gelenden tabii ki memnun değiller ama bu olayın yarattığı dayanışma duygusu ve Türkiye’de basın özgürlüğü meselesinin dünya çapında gündeme gelmesi demokrasiye katkı sağladı. Daha önce gazeteciler gözaltına alındı, tutuklandı ve hâlâ içeride yatanlar var. Hiçbirisine Ahmet ve Nedim’e verildiği kadar destek verilmedi.

“Yansak da dokunacağız” diye bir söylem geliştirdiniz. Yanmaktan korkmuyor musunuz?

Demirden korksak trene binmezdik. Tabii ki insan hapse girmek istemez. Ama bir yerden sonra doğru bildiklerimizden şaşacaksak biz bu işi yapmayalım. Ben zaten cezaevinde bir buçuk sene hapis yattım. Hapis yatmayı bilirim ve çok korkmam. Hatta severim de. Kimse bizi korkutmasın.


'O LAFI ETTİĞİMİ İNTERNETTEN ÖĞRENDİM'

Kars’ta Başbakan’a gerçekten çıkıştınız mı?

Hayır. Kimileri de Başbakan’ın beni bitirdiğini söylemiş. Recep Tayyip Erdoğan’ı yıllardan beri tanırım. Kendisine karşı bir art niyetim olmadığını bilir.

Başbakan konuşurken “Ama öldü” dediniz ve bu sözünüz çok konuşuldu.

Canlı yayında olan bir şeydi. Bunu söylediğimi internetten öğrendim. Gazeteciler gladyatör değildir. İnsanlar, gazeteci canlı yayında Başbakan’a öyle bir şey yapsın ki, oyu düşsün istiyor. Böyle bir şeyin olacağı varsa da ben yapmam. Kaldı ki Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin en başarılı politikacısı.

Başbakan yayın sonrasında sorduğunuz soruyla ilgili neler söyledi?

Yayında söylediklerine devam etti. “Çocuklara söyleyeyim kasedi sana yollasınlar” dedi. Ben o soruyu sorarken Metin Lokumcu’nun ölümünün ardından, Başbakan’ın “Adı lazım değil” deyişinin rahatsızlığını dile getirdim. Ben “Hopa ne güzel Başbakan’a haddini bildirdi” diyenlerden değilim. Derdim orada Başbakan’ın ölünün arkasından en azından iyi bir şeyler dilemesiydi. Ama belli ki Başbakan o öfkeyi hâlâ taşıyormuş.

Başbakan’dan “Allah rahmet eylesin” demesini mi bekliyordunuz?

Evet. Eğer öyle deseydi ben de teşekkür edecektim. Bu sefer de “Yandaş” diyeceklerdi ama umurumda değil. Benim derdim üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. Bizim işimiz soru sormak. Korktuğumu söyleyen insanlar olmuş. Ne korkacağım! Kaldı ki Erdoğan korkulacak bir siyasetçi değil.

 

Anahtar Kelimeler
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

RTÜK Yasası'nın iptali istemi reddedildi
Anayasa Mahkemesi, RTÜK ile ilgili düzenlemelerin yer aldığı 6112 sayılı kanunun iptal istemini reddetti

Haberi Oku