Daphne BARAK/HT PAZAR
Galeri için tıklayınız...
Charlize Theron genellikle “nefes kesici” olarak tanımlanır. Bunun tam olarak ne anlama geldiğini sorduğumda kahkahalarla gülüyor. Acaba insanlar o yanlarındayken kendilerini bir tuhaf mı hissediyorlar? Nefesleri gerçekten kesiliyor mu? Aslına bakarsanız durum pek de öyle değil. Hollywood’daki diğer starların aksine Charlize Theron girip çıktığı her yerde hakkında heyecan yaratan büyük bir ekiple gezmiyor. Onunla bir otelin balkonunda söyleşi yaptığımda, oteldeki insanlar dönüp bakmadı bile! Garsonlar bile onun kim olduğunu fark etmemişlerdi. Söyleşiye büyük güneş gözlükleriyle geldi, başında bir bandana vardı, benimle konuşurken ara sıra Blackberry’sine göz atıyordu. Görüntüsü son derece sıradandı. “Nefes kesici” daha çok onun fiziğiyle ilgili aslında, zira ince, uzun bir vücudu, ince kolları, uzun bacakları var ve son derece güzel bir profile sahip... Hareketlerine baktığınızda ise çok rahat olmadığını anlıyorsunuz. “Monster” (Cani) filmindeki rolüyle Oscar’ı almasına rağmen, Charlize hâlâ kendisini ciddi bir oyuncu ve insan hakları savunucusu olarak ispatlamaya çalıştığını söylüyor.
‘KÖKLERİMDEN GURUR DUYUYORUM’
Güney Afrika doğumlu oyuncu; CTAOP (Charlize Theron Afrika Dayanışma) adlı isimli bir dernek kurmuş, bu dernekle cinsel şiddet ve AIDS’in artan risklerine karşı mücadeleyi planlıyor. Efsanevi lider Nelson Mandela’dan sonra Güney Afrika’da en çok tanınan ikinci kişi Charlize, durumu şöyle özetliyor: “Afrika için bir şeyler yapmak istedim. Köklerimden gurur duyuyorum.” Konuşurken aynı zamanda anavatanına dair ağır bir sorumluluk, bir baskı hissettiğini de düşünüyorum. Başından geçen tatsız bir olaydan bahsediyor. Afrika için kendini bir şeyler yapmak zorunda hissettiğinden, bir gün büyük bağışlarda bulunabilecek birini Mandela ile tanıştırmak için harekete geçiyor. Lakin; Mandela Vakfı’ndan bir sözcü çıkıp kamuoyuna “Madiba hiçbir zaman bu tanışmaya evet demedi” açıklamasını yapıyor ve bağışçıyı da Mandela’nın adını kullanmakla suçluyor. Charlize’ın yaşadığı öyle bir kalp kırıklığı ki yaralarını bugün bile sarmaya devam ediyor. “Mandela’yı bilirsin, nasıl olduğunu tahmin edersin...” demekle yetiniyor.
‘ANNEME KARŞI KORUMACIYIM’
Charlize Theron, Gerda ve Charles çiftinin tek çocuğu olarak Güney Afrika’nın Benoni kentinde dünyaya geldi. Gerda (daha sonra ismini Gerta olarak değiştirdi) Los Angeles’a taşındı ve şimdilerde ünlü kızına komşu olarak yaşıyor. “Annemle çok yakınız, anneme karşı çok korumacı bir tavrım var” diyor. “Bir dakika, bu işte bir terslik yok mu? Annen dünya çapında tanınan bir isim olan kızına karşı korumacı olmalı değil mi?” diyerek şaşkınlığımı gizleyemiyorum. “Hollywood’da başarı kazandıktan sonra annemin hikâyesi her yerde haber oldu. O özeline çok dikkat eden bir insan. Pek çok şey yaşamış. Hollywood’a gidecekken bilet parası için elinde ne varsa bana verdi. Bana inandı. Benim başarım onun hikâyesini manşetlere taşıdı, bu da annem için baş etmesi zor bir şeydi.” Annesinin “hikayesi” 1991’de yaşandı. Charlize’in babası bir alkolikti. Bir müddet herkese zor anlar yaşattı. Gerda nefsi müdafaa ile eşini vurarak öldürdü. Mahkeme beraatına karar verdi. Ama 2003’te kızı En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar’ı alınca bu olay Charlize’ın biyografisinin bir parçası haline geldi. Charlize “Yanlış anlamayın, annemle gurur duyuyorum. Bu olay bizi daha da yakınlaştırdı” diyor. “Bu travmatik olayın erkeklerle ilişkilerinde etkisi oldu mu?” diye soruyorum.
‘İLİŞKİM İÇİN KARİYERİMİ İKİNCİ PLANA ATTIM’
Geçtiğimiz günlerde, 10 yıllık erkek arkadaşı oyuncu Stuart Townsend’den ayrılmıştı. Önce kahvesinden bir yudum daha aldı. Cevap vermekten kaçınıyormuş gibi bir hali yoktu, daha çok buna verecek bir cevabı yokmuş gibiydi. Nazikçe bunun daha ziyade bir boşanmaya benzediğini söyledim. Kendisini başarısız olmuş gibi hissediyor muydu? “Denedim” dedi, “Çok çaba sarf ettim, bu ilişkinin yürümesi için kariyerimi bile ikinci plana attığım oldu.” Olabildiğince yumuşak bir tonda belki de bir oyuncu için kendinden çok daha ünlü bir kadınla birlikte olmanın zor olduğunu söyledim. Bana vereceği cevaptan önce ciddiyetle düşündü ve şöyle devam etti: “Belki de. Ama ben elimden geleni yaptım. Yürümesini gerçekten istedim. İşler yolunda gitmediği zaman, ilişkiyi kurtarmak için sahip olduğum her şeyi verdim. Ama başaramadım.” Birkaç saat sonra, Charlize Theron’u bir ödül daha alırken gördüm. Seksi bir elbise ve yüksek topuklu ayakkabılar giyiyordu, yüzünde koyu bir makyaj vardı. Balkondaki söyleşimizin aksine, şimdi ona bakan herkesin mırıldandığı tek şey “nefes kesici” olduğuydu. Kendisine “Yüzünde kocaman gülümsemeyle kameralara poz verirken çok da mutlu göründüğünü söyleyemem” dediğimde, “Bütün bu ödülleri ve iltifatları aldığım zaman, kendimi ...” diye söze başladı önce, sonra duraksadı. “Suçlu mu hissediyorsun? Ya da dehşet içinde? Mutlu? Nedir” diye sorarak düşüncesini tamamlamasına yardımcı olmaya çalıştım. Gülümsedi, aceleyle “Belki de hepsi” diye cevapladı.
Oscar laneti
Buna Oscar laneti diyorlar. “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü alan ancak ardından başarısının devamını getiremeyen ve sinema endüstrisinin büyük beklentilerini çok da karışlayamayan isimler arasında Nicole Kidman, Halle Berry, Reese Witherspoon ve Sissy Spacek gibi isimler var. Charlize Theron 2003’te Hollywood’un prensesi oldu.
Film endüstrisinin bu en büyük ödülünü alacağı neredeyse kesin gibiydi. Ne de olsa, rolü için kilo almış ve gerçekten “çirkin” olmak için başarılı bir makyajdan geçmişti. Hollywood’da güzel kuğudan çirkin ördeğe böylesine bir geçiş mutlaka övgü ve alkışı garantiler. “Oscar ödüllerinden sonra son derece karışık günler yaşadım. Bütün ajanslar, menajerler, herkes benim için bir sonraki en iyi projenin hangisi olduğunu biliyordu, hepsi kendinden çok emindi. Onları dinlediğimde kafam daha çok karıştı. Sonra kendimi geri çektim ve dinlemeyi bıraktım.” Şimdi yeniden Hollywood’un ön sıralarında yerini aldığına ve “Young Adult” filmiyle En İyi Kadın Oyuncu dalında ödül törenlerinde aday gösterildiğine göre Charlize artık daha akıllı ve temkinli davranmaya çalışıyor ve Oscar’a bu kez hazır olduğunu anlatıyor: “Oscar kazanmanın heyecanını tecrübe ettim. Benim için tam bir sürpriz olmuştu. Şimdi ise bu tecrübeden en iyi sonucu almaya çalışıyorum. Annemle ve arkadaşlarımla vakit geçirmek ve her ödül töreninin, aldığım her iltifatın tadını çıkarmak istiyorum. Bu kez kendimi çok daha hazır hissediyorum. Bunu hak ediyor muyum? Bu sorunun cevabından pek emin değilim.