Kültür-Sanat:
31 NUMARALI REKLAM ALANI
İtinayla ilişki bitirilir
2005 tarihli “Aşk Doktoru”, Will Smith’in ilişki yaşayamayan kaybedenleri eğitmesine odaklanan komedi tabanlı bir romantik-komediydi “Gönül Avcısı” da sanki kaynağını o filmden alıyor ancak bu sefer Romain Duris’nin Alex Lippi karakterinin eline ‘Görevimiz Tehlike’ kıvamında bir casusluk timi veriyor Onların amacı ise ilişkileri bu ‘çapkın sahne kimliği’nin katkısıyla bitirmek “Gönül Avcısı”nın Lippi ile Vanessa Paradis’nin evlilik arifesindeki Juliette karakterinin ‘dolandırılık-üçkağıtçılık’ soslu duygusal etkileşiminin hikayesini anlatırken senaryo konusunda sınıfı geçtiğini görebiliyoruz Hollywood dekupajını kuralına uyduran filmin, son yıllarda ülke sinemasının popüler kanadında artan ve Marion Cotillard, Audrey Tautou gibi oyuncuların ABD’ye transfer olmasını sağlayan romantik-komedilerin kalitelilerinden birine açıldığı söylenebilir Belli yönetmenlik zaafları olsa da ‘mış gibi yapma mizahı’ konusundaki yetisiyle kendini bir tutam gülümseme eşliğinde izlettirmeyi beceriyor “Gönül Avcısı”  Filmin fragmanı için tıklayınızSon yıllarda Fransız sinemasının popüler kanadından neredeyse her sene bir romantik-komedi çıktığına tanıklık etmeye başladık Bunun sebebi başka bir yazıda araştırılabilir Ancak Pascal Chaumeil imzalı “Gönül Avcısı”nın (“L’Arnacoeur”, 2010) da kimi eksiklerine karşın bu eğilimin kaliteli örnekleri arasındaki yerini aldığı şüphe götürmez bir gerçek Festivaller için değil gişe için üretilen Fransız romantik-komedilerinden“Zengin Avcısı” (“Hors du Prix”, 2006) ve “Havada Aşk Var” (“Ma Vie en l’Air”, 2006) gibi ülkenin ‘komedi’ kaynağından güç alan eserlerin bir yenisiyle yüzleşiyoruz burada “Gönül Avcısı”nın (“L’Arnacoeur”, 2010) belki de Francis Veber gibi ‘durum komedisi’ zekası ve becerisine sahip yaratıcıların izinde yürüdüğü söylenebilirAncak daha çok Amerikan formüllerini kullanırken farklı sularda dolaşmasıyla zevk aşıladığını itiraf etmeliyiz Zira “Müşteri” (“Cliente”, 2008), “Hayatta İki Kez” (“Desaccord Parfait”, 2006) ve “Change of Adress” (“Changement d’adresse”, 2005) gibi Fransız dekupajı ile çekilip ağırlaştırılan, tiyatro (vodvil) kökenli romantik-komediler de halen üretilmeyi ve festival kapılarını zorlamayı sürdürüyorlar Chaumeil ise “Gönül Avcısı”nda 2351 sinemaskop formatında rahat tüketilir, akıcı ve keyifli bir seyirliğe sürüklüyor bizleri Senaryo ‘mış gibi yapma romantik-komedisi’ne hakimBu noktada yönetmenin TV kaynaklı olmasının ve bu alanda ilk işini vermesinin; belki filmin ‘casusluk’ ve ‘dolandırıcılık’ ile ‘romantizm’ ve ‘mizah’ı dengeleme konusunda tonlama sıkıntıları yaşamasına yol açtığı söylenebilir Ancak Laurent Zeitoun’un sahnelere, olay örgüsüne, diyaloglara ve karakterlere hakim senaryosunun bu ‘mış gibi yapma romantik-komedisi’nin gereklerini yerine getirdiği ortada 105 dakika boyunca da eğlence yüzdesi yükseklerde dolaşan bir bütün ile yüzleşiyorsunuz ve filmle baş başa geçirdiğiniz zamanın bitmemesini diliyorsunuz Burada temelde aşıkları sevgililerinden, kocalarından veya nişanlılarından ayırmakla yükümlü Alex Lippi ve onun iki ekip arkadaşının çalışmalarına odaklanıyoruz Üstelik bu iki isim de evli ve sürekli cilveleşiyorlar! Bunları tanıtan girizgahın son derece hızlı yapılması, sinemasal açıdan bir darbe vuruyor “Gönül Avcısı”na İşin doğrusu Chaumeil’in yönetmenlik konusundaki tecrübesizliğini de ortaya koyuyor filmin bu gibi açmazları Ancak bir diğer taraftan da eldeki eserin mensubu olduğu alana hakim senaryosunun yüksek sinema bilgisi aşılamasıyla büyük zevk alıyorsunuz Omurgasını “Aşk Doktoru” ile “Aşk Oyunları”nın yapılarından oluşturmuşZira burada “Aşk Doktoru” (“Hitch”, 2005) ile “Aşk Oyunları” (“Heartbreakers”, 2001) gibi ABD’de denenmiş eserlerin yapılarını transfer eden bir yapıt var Ancak “Gönül Avcısı”nın başlangıç kısmında “A Smile Like Yours” (1997) gibi bir casusluk komedisine kaykıldığını, kimi bölümlerinde “Bir Gecede Oldu” (“It Happened One Night”, 1934) ile başlayan çatışmalı screwball komedi geleneğini hissettirdiğini, somut olarak da “Dirty Dancing”e (1987) göndermelerle yoğrularak alanın içinde dikkat çekici bir bütün oluşturduğunu söyleyebiliriz İnatçı bir karakterin izini süren ve kendini ‘güvenlik görevlisi’ olarak tanıtan Alex’in Juliette ile kurduğu ‘ikiyüzlü’ etkileşimde ise “Bayan Daisy’nin Şoförü” (“Driving Miss Daisy”, 1989) kıvamındaki durum komikliklerini izliyoruz  Filmin tüm bunlardan güç alarak en azından oyalayıcı bir seyirlik sunduğu gerçeği ortada Bu da görsel yapı ile dramatik yapının birbirinden bağımsız takıldığı anlarda zaaflarını hissettirmeyerek itici durmasını engelliyor Bu durumun dezavantaja dönüşmemesinin altında “Gönül Avcısı”nın, “Aşk Doktoru”nun ‘ilişkiye giremeyen ruhlara ayar verme durumundaki çapkın doktorun gerçek aşkı tatması’ tabanlı komedi iskeletini bu meslek ışığında canlandırması yatıyor Zira o damardan beslenen ‘kendini iyi hisset filmi’ görüşünün içinde yoğrularak ciddi hedefleri bir kenara bırakıyor Chaumeil’in filmi Güldürüye ve cilveleşmelere odaklanıyorMizah ve romantizm çalınan araba sahnesinden itibaren yükselmeye başlıyorBu noktaya gelirken yönetmenin tempo sorunları yaşamasına karşın özellikle ‘çalınan araba sahnesi’nden itibaren ‘mış gibi yapma’ ve ‘üçkağıtçılık-ikiyüzlülük’ ile gelen komedi anlayışını iyi oluşturduğu söylenebilirYani “Aşk Oyunları”nın o ‘zengin bir adamı dolandırmak için aşık rolü oynama komedisi’ gibi Hollywood’un erken döneminden kaynağını alan durum komedisi mizanseni işliyor Bu konuda tek zaaf İngiliz koca karakterinin ya da borçlu olunan dev adam tiplemesinin senaryo aşamasında iyi yazılmamış olması Birincisinin oyunculuk sıkıntısından, ikincisinin ise aşırı absürtlükten filmin duygusal tonunu dağıttığı söylenebilir Yönetmen Chaumeil de zaten böylesi noktalardan hasar görüyor esasen Halbuki Duris’nin “Dirty Dancing”deki koreografiyi canlandırma-canlandıramama arasında gidip geldiği dans sahnesinin yaşattığı keyfi hiçbir şeyle değişmek istemiyorsunuz Bu noktada da amaçlarına ulaşan bir romantik-komedi ya da ‘kendini iyi hisset filmi’ ile yüzleşiyoruz “Gönül Avcısı”nın en büyük avantajı da farklı türlerden, formüllerden, alanlardan ve münferit filmlerden beslenerek türün alışık olduğumuz mizanseninin uzağında durması Hitch’in rakibiHer ne kadar Hollywood’da örneklerini görsek de “Gönül Avcısı” Fransa’da da durum komedisi ve romantik-komedinin popüler formüllerinin iyi işlediğini bir kez daha kanıtlıyor Bu noktada Duris ve Paradis de alkışı hak ediyorlar Burada aslında ülkedeki ticari romantik-komedinin de alanı ya da eğilimi belli oluyor Zira sahil bölgelerindeki bir otelde geçen ve genelde tek mekanlı bir koşuşturmacadan beslenen ‘demografik bir yapı’nın izinde canlanabileceği ispatlanıyor Bir nebze de fark yaratmasına yol açıyor“Aşk Doktoru”nun Will Smith bünyesinde bulduğu ‘Hitch’ karakterinin siyahi ve alaycı halinin, “Gönül Avcısı”nda Duris’nin Alex Lippi’sinde uzun saçlı ve hafif entelektüel bir sahne kimliğine transfer olması da aslında özenli işçiliğin bir ispatı Birinin Amerikan kültürünün, diğerinin Akdeniz insanının bir temsilini sunması da aslında ilgilendirdikleri kitleler açısından sosyolojik araştırmalarla incelenmeliFİLMİN NOTU 53KünyeGönül Avcısı (L’arnacoeur / Heartbreaker)Yönetmen Pascal ChaumeilOyuncular Romain Duris, Vanessa Paradis, Julie Ferrier, François Damiens, Andrew Lincoln, Helena NoguerraSüre 105 dkYapım Yılı 2010 HEPİMİZ KAFA DENGİMİZİ ARAMIYOR MUYUZ?Kuşkusuz erkek cinsi ile kadın cinsi arasında ciddi farklar var 2008’de “Arkadaşımın Aşkı”nda bir erkeğin yakın arkadaşının sevgilisini tavlamasının ardından ikilinin bir rekabete girdiğini görmüştük “Ödünç Sevgili” ise çocukluk arkadaşının evleneceği adamla, hem de nişan gecesinde cinsel ilişkiye giren bir kadının daha duygusal tercihlerine odaklanıyor Bu fikir üzerinden yürüyen romantik-komedi iskeleti, özellikle oyuncuların ve senaryonun kalıplara uygun haliyle ayakta durmaya çalışıyor işin doğrusu Ancak yönetmen Luke Greenfield’ın TV projelerinde kendini ‘tek boyutlu bir gramer’e alıştırması, bu motivasyonun bağımsız ruhlu “Ödünç Sevgili”de esas amacına ulaşamamasını sağlamış  Filmin fragmanı için tıklayınızNişan gecesinde çocukluk arkadaşınızın sevgilisi ile, isteyerek veya istemeyerek beraber olmuş olsanız ne yapardınız? Aslında bu sorunun cevabı ‘cinsiyete göre değişir’ olmalı “Ödünç Sevgili” (“Something Borrowed”, 2011) de işte bu cümlenin üzerine felsefik bir damar inşa etme çabasındaki bir romantik-komedi Yasak ilişki, arkadaşlık, cinsiyet farkları ve daha nicesi üzerinden kitlesine uygun bir olay örgüsü sunmayı kendisine hedef edinmişBağımsız sinemada artan felsefik romantik-komedilerden biriDaha çok da sanki son dönemde tür sinemasında artan ‘cesur meseleler’ duruşunun bir devamı niteliğinde bu proje Ancak Luke Greenfield’ın filmi, bir stüdyo ürünü değil Aksine bağımsız sinemanın içinde bolca üretilen felsefik romantik-komedi denemelerinin bir yenisi Fakat filmin gramer ve yönetmenlik açısından TV seviyesine yakın durması ve görsel beceriden yoksun bir 1851 formatlı ürün sunması bunla alakalı değil Greenfield ilginçtir “Komşu Kızı” (“Girl Next Door”, 2002) ile yönetmenlik konusunda başarılı bir seks komedisi çıkarmasına karşın burada bu konuda geriye gitmiş Ki bilirsiniz o film piyasaya Emile Hirsch ve Elisha Cuthbert’i kazandırmıştıAslında bu sorunsalın açıklaması ‘TV piyasasıyla çok haşır neşir oldu’ cümlesiyle yapılabilir Zira o eserden beri büyük perdenin uzağında duran bir isim kendisi Bu açıdan bakınca da “Ödünç Sevgili”nin esas açmazları ortaya çıkıyorJennie Synder’in senaryosu yönetmenin beceriksizliğini birazcık bertaraf etmişYine dizilerde çalışan Jennie Synder’in diyalog yazma ve durum yaratma zekasından güç alan olay örgüsüyle kendini izlettiriyor belki film Hatta romantik-komedinin o bütün alışılageldik giriş-gelişme-sonuç bölümlerini kurallarına göre inşa etme konusunda da başarılı ya da tavizsiz bir dramatik yapısı varÜç bireyli ilişki üçgeni kurarken araya bir eşcinsel, bir de çapkın erkek sokması da fitili ateşlemeye büyük katkı yapıyor işin doğrusu Özellikle John Krasinki’nin eşcinsel tiplemesinin işlevsel rolüne ve eğlence dozajına dikkat derim Ginnifer Goodwin’in tercihler noktasında, Kate Hudson’ın da ‘kötü ama iyi kalpli, üç boyutlu karakteri’ ile bu ‘uç noktalardaki aşıklar’ açıklarını hakkıyla doldurduklarını görebiliyoruz Sahneler senaryonun yetkinliğiyle akarken, temasal bütünlüğün altı doldurulmamışKendinizi yönetmenlik sanatından uzak tuttuğunuzda tenis sahnesi, üçlünün karşılaşma tehlikesi yaşadığı sahnelerin içindeki yanlış anlaşılmalar ve farklı bakış açılarından üreyen durum komiklikleri filmi götürüyor Metinsel anlamda bir romantik-komedinin gerekleri yerine getirilmiş Ancak Greenfield, bir flashbacki dahi bağlama becerisini gösterememesiyle aslında anlayışını belli ediyor Tenis sahnesini çekememesi ve kolaycı bir üslupla çiğ renkler üzerine gitmesi de bu duruşun üzerine birer tuğla daha koymasını sağlıyor yönetmeninTabii aşina olduğumuz şarkıların seyirciyi en duygusal noktasından yakaladığı da şüphe götürmez bir gerçek “Ödünç Sevgili” de sanki metni ve alışılageldik karakterleriyle çekici olabilen bir tür denemesi Felsefesini yetkin bir noktaya ulaştırma hedefini ise tutturamıyor Son kalemde ‘ilişkilerde kendi kafa denginizi bulmanız daha faydalı olur’ gibi bir söyleme bağlanıyor belki Yani ‘aşık olduğunuz kişiyle birbirinizi tamamlamanız gerekir’ cümlesini reddediyor Ancak filmin bu görüş üzerine çok kafa patlatmadığı da ortadaFİLMİN NOTU 41KünyeÖdünç Sevgili (Something Borrowed)Yönetmen Luke GreenfieldOyuncular Ginnifer Goodwin, Kate Hudson, Colin Egglesfield, John Krasinski, Steve Howey, Ashley WilliamsSüre 112 dkYapım Yılı 2011 KUZEY AVRUPA USULÜ CANAVAR FİLMİKorkuya el kamerasını ve gerçeklik olgusunu yerleştirerek türün inandırıcılık açığını kapatmak son 10 yılın modalarından biri Ancak bu olguyu kuşkusuz “Blair Cadısı”nın 90’ların sonundaki geleneğinden daha profesyonel bir platforma taşıyan eserler oldu 2000’lerin ikinci yarısında İşte “Troll Avı” da dikkat çekici politik damarına ve trolleri yaratma becerisine karşın, en nihayetinde “Canavar” (2008) ve “[REC] Ölüm Çığlığı”nın iz bırakan korkutma metotlarından güç alarak üremiş bir yapıt “Blair Cadısı”nın yalancı belgesel-kurmaca arasında kalan yapısını ve fenomen olma sevdasındaki egosantrik bakış açısını bulundurması sebebiyle de bir türlü demode durmaktan kurtulamıyor  Filmin fragmanı için tıklayınızHerhalde ‘troll filmi’ denince hemen zihnimizde beliren figür, MGM’in 80’lerde ürettiği yönetmenlerini bile hatırlamadığımız B filmi serisi ‘Troll’dür Yani ‘Gremlinler’ ve ‘Critters’ gibi sevimli-şeytani yaratık filmlerinin kült ayaklarından biridir O zamanlar önemsenen bir seriye de dönüşememiştir üstelikKült bir motifin gerçekçi korku filminin içine sokulması takdir edilmeliAndre Øvredal’ın ilk yönetmenlik denemesinde, o ‘çöp’ kıvamındaki motif ya da malzemeden gerçekçi ve günümüze uygun bir korku filmi çıkarması takdir edilmeli aslında Ancak bu ideolojik duruşu bir yere kadar sergilemeliyiz Zira burada o masalsı figürün ‘canavar filmi’ konseptinin içinde değerlendirildiği bir ‘yalancı belgesel’ (mockumentary) hali var “Troll Avı” (“Trolljegeren”, 2010) da esasen ekmeğini “Blair Cadısı” (“The Blair Witch Project”, 1998) sonrası alanda üreyen bu eğilimden yiyor Ancak nedendir bilinmez 2000’lerin ikinci yarısında çekilen “Paranormal Activity” (2007), “[REC] Ölüm Çığlığı” (“[Rec]”, 2007) ve “Canavar”ın (“Cloverfield”, 2008) yenilikçi yapılarına yakın durmayı tercih etmemiş El kamerasını serbestçe kullanırken, sıçramalı kurgu tekniğini de eklektik hale getirip lineer akan olay örgüsü mantığını yerle bir etmiş Karakter yaratmayı reddederken bu noktadan da sadece ‘canavarın ortaya çıktığı anlar’a odaklanan bir esere dönüşmüş “Blair Cadısı”nın iz bırakamamış demode bakışından güç almaya çalışıyorAncak buraya ulaşırken yine geçen sene izlediğimiz “Son Ayin” (“The Last Exorcism”, 2010) gibi araya röportajları yerleştirerek yol alması, belgesel ile kurmaca arasında tıkanıp amacından şaşmasına yol açmış filmin Zira “Blair Cadısı”nın çok kalıcı olmamasının esas sebebi ‘gerçek bir olay’ ibaresini etiket gibi gözümüze gözümüze sokup, fenomenleşme arzusunu seyirciyi oyalamak ve kandırmak için kullanmasıydı “Troll Avı” da aynı yolun yolcusu Bu sebeple de belki gece görüşü kamerasıyla çekilmiş anlarda geriliyoruz (ki bu “[REC] Ölüm Çığlığı” ile başlayan bir korkutma metodu) ve troll efektlerinin profesyonelliğine vuruluyoruz Ancak karaktersizlik ve el kamerası kullanma geleneğindeki ideolojisizlik sebebiyle; George A Romero’nun “Ölülerin Günlüğü”nde (“Diary of the Dead”, 2007) sergilediği alana hakimiyetsizliğin bir benzeriyle yüzleşiyoruz burada“Canavar” ve “[REC] Ölüm Çığlığı”nın değerini arttırıyorØvredal’ın son yıllarda Norveç korku sinemasında gelenek haline gelen ‘el kamerası’ ve ‘gerçeklik’ duruşundan beslenerek ‘ormanda saklanan trollerin hayvan kıyımı yapan insanlara saldırmaları’ üzerinden politik ve doğa yanlısı bir söylem depoladığı bir gerçek Ancak oraya varırken de metinlerinin altını çok fazla doldurduğu söylenemez Zira ‘bu olay gerçek’ depolamasını o kadar saldırgan hale getiriyor ki bu noktada inandırıcılık ve samimiyet konusunda filme doğru bir adım dahi atamıyorsunuzHer şeye rağmen Kuzey Avrupa usulü bir canavar filmi olarak anılabilir “Troll Avı” Reddedilemeyecek sıkıntıları olsa da korku izleyicisini ilginç bir şekilde kendine bağlamayı beceren bir albenisi var filmin Tabii bunda “Canavar”dan ve “[REC]  Ölüm Çığlığı”ndan aldığı korkutma numaralarını birebir devreye soktuğu anların da katkısı olabilir Zira canavarın baştan itibaren sahnenin orta yerinde durmasıyla sekteye uğramasına karşın Matt Reeves’in filminin izleyiciyle oynama geleneği ile Balaguero-Plaza ikilisinin eserinin kamerayı gece görüşünde kullanma yetisi birebir var burada Yani daha çok bu iki filmin değerini perçinlemeye yarıyor “Troll Avı”FİLMİN NOTU 42KünyeTroll Avı (Trolljegeren / Trollhunter)Yönetmen Andre ØvredalOyuncular Hans Morten Hansen, Thomas Alf Larsen, Johanna Mørck, Knut Nærum, Robert StoltenbergSüre 99 dkYapım Yılı 2010SİSTEME KARŞI TEK BAŞINA MI?Hız olgusuyla yol alan, belli bir zaman sıkıştırdığı ve aksiyon depolaması yaptığı gerilimleriyle iz bırakmaya çalışan Fred Cavaye, ikinci filminde kendini geliştirmiş Zira “Aşk Uğruna”da masum bir eşin karısını kurtarma çabasını ikinci sınıf aksiyon iskeletiyle karşımıza çıkarıp ‘adalete haddini bildirme’ peşindeki dramatik yapısıyla çiğ ve saldırgan sulara yelken açmıştı Ancak “Zor Hedef”, yine benzer bir olay örgüsü kullansa da muhalif bir rehine geriliminin içine yerleştiriyor bunu Cavaye, bu sefer filminin süresini biraz daha kısaltıp Fransız sanat sinemasından alışık olduğumuz temaları öne çıkarma güdüsünü arka plana itince türün hakkını verebilmiş  Filmin fragmanı için tıklayınız2008’de ilk filmi “Aşk Uğruna” (“Pour Elle”) ile karşımıza bir aksiyon-gerilim iskeleti çıkaran Fred Cavaye, yine Hollywood diline yaklaşan bir yapıyla karşımızda Orada Fransız sinemasının aile, aidiyet, yalnızlık gibi ‘entel dantel sorunları’nı ahlakçı ve kör kör parmağım gözüne bir intikam hikayesine çeviren yönetmen, burada o sulardan birazcık uzaklaşmış Zira istismar filminin ‘tecavüz ve intikam filmi’ (rape-and-revenge film) alt türüyle arasına mesafe koyan bir ‘rehine gerilimi’ ile yüzleşiyoruz bu seferYönetmen olarak kendini geliştirdiğini belli sahnelerden de anlayabiliyoruz“Zor Hedef” (“À Bout Portant”, 2010), yine yönetmenin sevdiği o hız ve olay örgüsünü belli süreye sıkıştırma geleneklerinden aksiyon omurgalı bir gerilim servis ediyor Eşi kaçırılan ve ‘hastanedeki adamımızı bize getirmezsen onu öldürürüz’ tehdidini alan sıradan bir adamın, eline silah verilmesiyle birlikte yaşadığı koşuşturmaca ana sorunsal burada Bu noktada olay örgüsünde belli çatlaklar olmasına karşın yönetmenin kendisini geliştirdiğini görebiliyoruzÖzellikle evde hamile kadının kaçırıldığı sahnede kamerayı bakış açısına göre yerleştiren görsel motivasyon, ayrı bir beceri ister Cavaye de sanki 2351 formatında çektiği eserinin tamamında temposundan çekim ölçeklerine kadar bu hakimiyetini hissettiriyor Bir süre sonra hikayenin omurgasından fazla kopma yaşanmasına ve aksiyona gerektiğinden çok yüklenilmesine karşın rehine gerilimi konsepti bir mantığa oturuyorİntikam meselesinden ziyade sistem karşıtı politik bir damar harekete geçirilmişBu sebeple de “Aşk Uğruna”nın ikinci sınıf Fransız aksiyonuna dönüşen tek boyutlu karakter ve senaryo olgusunun burada bir sınıf atlama sınavına tabi tutulduğu ortada Bu noktada elinde silahla suç işleyen adamın halet-i ruhiyesi tempo ile iyi anlatılıyor ve inandırıcılık sıkıntısı çekilmiyor Cavaye’nin de sanki daha çok “Elveda” (“L’Affaire Farewell”, 2009) ve “Devlet Sırrı” (“Secret Defense”, 2008) gibi muhalif ve siyasi içerikli gerilimlere öykünme çabası var gibiZira “Zor Hedef”, özünde “Kirli İşler”in (“Mou gaan dou”, 2002) polis teşkilatının içine köstebek sokma eğiliminden besleniyor gibi Belli ki Cavaye’nin ahlaki sorunsalı biraz geri çekip aksiyon ve gerilimi öne alırken, politik arka planı da doldurması lehine olmuş İlk filmle neredeyse benzer bir olay örgüsü benimsenmesine karşın 20 dakika daha kısa bir film çıkartması da eldeki malzemeyi daha rahat izlenir ve daha lirik hale getirmiş Böylece kendisini Amerikan hikaye anlatma sinemasının gramerini hakkıyla yerine getiren Fransız yönetmenler arasında anmamızı sağlıyorFİLMİN NOTU 54KünyeZor Hedef (À Bout Portant / Point Blank)Yönetmen Fred CavayeOyuncular Gilles Lellouche, Roschdy Zem, Gerard Lanvin, Elena Anaya, Mireille PerrierSüre 85 dkYapım Yılı 2010   EJDERHALAR, TANRILAR VE LİDERLERİspanya’nın yakın tarihini mercek altına alan “Devlerin Günahı”, dokunaklı bir baba-oğul ilişkisi dramı, destansı bir aşk filmi, iyi kurgulanmış bir biyografi ya da Opus Dei konusuna bir rahip üzerinden bakış olma noktasında kararsız kalınca ‘dağınık’ bir yapıya kavuşmuş Böylece tarihi epik hayranlarını tepeleme malzemeyle memnun ederken, aşk, görkem, savaş, kilise, ihanet, aidiyet, bağlılık, cinayet, ölüm gibi kavramlarla örülü bir esere dönüşmüş Zira Roland Joffe, şüphe duyulmayacak yönetmenlik gözüne karşın derli toplu bir sinema filmi armağan edememiş izleyicisine Bu konuda Wes Bentley, Charlie Cox, Olga Kurylenko’nun ‘misafir’ kıvamındaki oyunculuk performanslarının da rolü büyük  Filmin fragmanı için tıklayınızİspanya’nın Opus Dei meselesiyle boğuşan dini damarından başlayıp İç Savaş’a ve Franco rejimine uzanan tarihsel zenginliğinden beslenen bir eser “Devlerin Günahı” (“There Be Dragons”, 2011); 80’lerde çektiği “Ölüm Tarlaları” (“The Killing Fields”, 1984) ve “Görev” (“The Mission”, 1986) gibi hikaye anlatma becerisini ve bol figüranlı film çekme güdüsünü yükseklerde tutan eserleriyle tanıdığımız İngiliz Roland Joffe’nin son sinema filmi Joffe’nin ruhuna yorgunluk sinmişAncak eldeki yapıtı izlerken, yönetmenin o eski görkemli anlayışından ziyade perdeden bir ‘yorgunluk’ ve ‘bıkkınlık’ duygusunu teneffüs edebiliyoruz Zira 66 yaşına giren Joffe, belli ki artık böylesi büyük setleri kaldırabilecek kadar sabırlı değil Bu duruma tamamına yakını İspanya’da geçen yapıtın İngiliz çekilmesi, ‘ırkçı’ bir tartışma katıyor aslında Fakat esasen aksesuar, kostüm, oyuncu davranışı ve makyaj gibi konularda hafif karton yapısıyla dikkatimizi cezbettiği söylenebilir “Devlerin Günahı”nınÖyle ki filmi tüketirken kendimizi tiyatro sahnesinde hissediyoruz Bu da 1975 yılındaki ölüm sahnesinin kaydırmalı plan sekansı ile birkaç savaş sahnesinin görkemini anlatan giriş planlarının haricinde; kurgu ve görüntü yönetiminin keskin bir uyum içinde işlediğini göremememize yol açıyor Joffe sanki sadece ‘giriş için kullanılan genel plan’ için uğraşmış da gerisini sermiş gibiDağınık yapısıyla etkileyiciliğini kaybediyorFakat “Devlerin Günahı”nın (“There Be Dragons”, 2011) sorunu din, politika, aşkın açtığı yaralar, sosyopolitik zorunluluklar ve daha nicesiyle yoğrulmuş, belki de 500 sayfalık bir senaryonun arasından rastgele 100 sayfasının alınmış izlenimi yaratması Bu doğrultuda Jose Escriva’nın rahip olma öyküsünün ‘ejderhalar’ ve ‘inmeler’ noktasındaki ilginçliği de ona ulaşan oğlanın babayla ilişkisi de, İç Savaş’taki komünist bölünmenin yarattığı destansı aşk çerçevesi de birbirinden bağımsız duruyor gibiSanki Joffe tarihi epik hayranlarını memnun etmek için etrafı gereğinden fazla tema ve yan öğe ile doldurmuş Böyle olunca da geçmişe günümüzden bakan bir baba-oğul ilişkisi filmi gibi başlasa da, bir rahibin doğuşuna odaklanan mistik bir serüvene dönüşüyor, ardından noktasını koyarken de kendini İç Savaş’ın ortasında destansı bir aşk üçgeninin içinde buluyor film Bunların karakter ve olay örgüsü bazında parça parça aralara serpiştirilmesi de dağınık yapıya destek vermiş Böyle olunca da karşımızdaki eser, ne baba-oğul ilişkisi filminin, ne klasik biyografinin, ne destansı aşk filminin, ne de rahip hikayesinin gereklerini yerine getiribeliyor Belli ki Joffe’nin daha önce sadece bir kez yazdığı senaryo konusunda burada başkasını düşünmemesi filmin en büyük zaafı olmuşİspanya yakın tarihini ülke vatandaşı isimlerin sinemalaştırmasını tercih ederizAncak bu omurgasız ve sadece bilgi birikimi üzerine kurulmaya çalışan dramatik yapının başka şeylerle de desteklendiği söylenebilir Wes Bentley’nin ‘mavi gözlü dev’ modundaki tek boyutlu hali ve yaşlı halinin yapay makyaj efektlerine bulanması, Charlie Cox’un dizi oyuncusu seviyesindeki performansı ve Olga Kurylenko’nun kendisinin bile projede ne yaptığını bilmemesini unutmamak gerek Ancak en önemlisi Joffe’nin artık böylesi kapsamlı projeleri kaldıracak ve düzenleyecek dinginlikte bir sanatçı olmaması Yönetmenin burada iki saati geçen eserler konusundaki şanını bir kenara bırakması, aslında belli kurgu geçişleri ya da görkem numaralarıyla akılda kalabilecek dağınık bir tarihi epik örneğiyle yüzleştiriyor bizleri Böylesi İspanya yakın tarihini ele alan filmlerin yöreye mensup sanatçılar tarafından daha rafine ve hedefinden emin eserlere açılması şart “Devlerin Günahı” ise meselesinin ve çatısının ne olduğunu bilemeyip, gerçek hikayenin o her türlü malzemeye tutkuyla bağlanma açmazına sürüklenmişFİLMİN NOTU 35Künye Devlerin Günahı (There Be Dragons)Yönetmen Roland JoffeOyuncular Wes Bentley, Olga Kurylenko, Charlie Cox, Rodrigo Santoro, Dougray Scott, Ana Torrent, Geraldine Chaplin, Charles DanceSüre 122 dkYapım Yılı 2011KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSUAğır Abi 08Aşkın Büyüsü (Water for Elephants) 27Atlıkarınca 6Başka Bir Yerde (Somewhere) 82Beastly 52Beni Asla Bırakma (Never Let Me Go) 43Bizim Büyük Çaresizliğimiz 4Copacabana (Copacabana Düğün Hediyesi) 25Çığlık 4 (Scream 4) 78Daha İyi Bir Dünyada (Hævnen / In a Better World) 53Gişe Memuru 65Hayali Aşklar (Les Amours Imaginaires) 43Hızlı ve Öfkeli 5 Rio Soygunu (Fast Five) 4Hop 37İçimdeki Yangın (Incendies) 4İhanet (Partir / Leaving) 55İstila (Monsters) 75Kadın İsterse (Potiche) 4Kar Beyaz 63Karayip Korsanları Gizemli Denizlerde (Pirates of the Carribbean On Stranger Tides) 5Kaybedenler Kulübü 63Kayıp Özgürlük 18Kırmızı Başlıklı Kız Kötülere Karşı (Hoodwinked Too! Hood VS Evil) 56Kıyamet Gecesi (Vanishing on 7th Street) 55Kimliksiz (Unknown) 55Kutsal Savaşçı (Priest) 7Küçük Beyaz Yalanlar (Les Petits Mouchoirs / Little White Lies) 4Küçük Günahlar 6Lanetli Miras (La Herencia Valdemar / Valdemar Legacy) 26 Misafir 14Mutluluğun Peşinde (Rabbit Hole) 4Rio 52Son Gece (Last Night) 38Sucker Punch 71Suçlu Kim? (Henry’s Crime) 49Şov Bizinıs 1Tehlikeli Tutkular (Cherrybomb) 55Thor 36Türkan 2Yaşam Şifresi (Source Code) 44Zefir 44Not Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedirkeremakca@haberturkcom
Anahtar Kelimeler
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

'Ünlü tiyatrocu yoğun bakımda' bilmecesi
Ünlü tiyatrocu İstanbul Çağlayan’daki Florence Nightingale Hastanesi’nde yoğun bakıma alındığı...

Haberi Oku