Adliye koridorları bugün oldukça hareketli bir gün geçirdi. İlker Başbuğ'un Beşiktaş Adliyesi'ndeki sorgusunun dışında Odatv Davası ve Balyoz Davası'nda bugün önemli duruşmalar görüldü.
Çağlayan Adliyesi'nde görülen Odatv Davası'nda bugün Ahmet Şık, Hanefi Avcı ve Nedim Şener savunmalarını yaptı. Mahkeme, Şık ve Şener dahil tüm sanıkların tahliye talebini reddetti.
AHMET ŞIK: "KİTABIMI GETİRMEDİM BELKİ PATLAR"
Odatv duruşmasında savunma veren tutuklu bulunan gazeteci Ahmet Şık, davada gazetecilik mesleğinin yargılandığını söyledi. Tahliye talep etmediğini söyleyen Şık, "Gözaltına alındığımızda savcı, polis, gazeteciler, gözaltına alınan gazeteci değil terörist denildi. İddianamede baktım 251 haber ve yorum, 247 telefon konuşması, 37 adet elektronik posta ve 1 adet haber gündemi toplantısı yer alıyor. İddianameyi bu deliller oluşturuyor" dedi. Ahmet Şık, savunması için kitabını yanında getirmediğini söyleyerek, "Belki patlar" dedi.
Ahmet Şık, savunmasında, iddianamede yer alan 251 haber ve yorumun 80'ninin Ulusal Medya 2010 belgesinden önce Oda Tv'de yayınlandığını, 74'ünün alıntı olduğunu, davada yargılanan 7 kişiye ait sadece 31 yazının olduğunu söyleyerek, "Savcı hiçbir incelemeye gerek duymamış. Ciddiyetten uzak araştırma yapılmış" diye konuştu. Ahmet Altan'ın bir yazısının bu iddianamede olduğunu belirten Şık, "Altan, bu ülkede askeri vesayetin zayıflamasında en önemli gazetecilerden biridir. Bir yazısı darbe faaliyetleri arasında gösterilmiştir" dedi. İddianamede yer alan yazılar nedeniyle 30 kişinin daha yargılanması ve mahkeme salonunda olması gerektiğini ifade eden Ahmet Şık, "Ben hedef göstermiyorum. Bazı çakalların yaptığı gibi yapmıyorum" dedi. Soruşturmayı başlatan savcının kendilerinin tutuklanmasının ardından 'Hassasiyetle takip ediyoruz' dediğini hatırlatan Ahmet Şık, "Tek doğru bu. Hassasiyetle takip etmişler" diye konuştu.
TAHLİYE TALEP ETMİYORUM
Deniz Feneri soruşturmasında gözaltına alınan şüphelilerin 3 ay tutuklu kalmalarının ardından alacakları cezaya binaen serbest kalmalarına 'Bravo mahkemeye' dediğini belirten Ahmet Şık, eski polis Ayhan Çarkın'dan bahsederek, "İnfazlar hakkında biri konuşuyor. Bir polis, katil konuşuyor. Suç ortakları ve öldürenler tutuklanıyor. Adresler veriliyor. Vatanını seven biri olarak başlayan ihbar mektubu ile değil, virüslü word belgesi değil. Ancak iddialar soyut diye suç ortakları serbest kalıyor. 11 aydır gerekçesi hiçbir hakim tarafından açıklanmayan nedenlerle yatıyorum. Tahliye talep etmiyorum" dedi.
Oda Tv'de ele geçtiği ileri sürülen Ulusal Medya 2010 ve Sabri Uzun isimli belgeden haberi olmadığını ifade eden Ahmet Şık, "Benim Ulusal Medya 2010 isimli belgeye göre kitap yazdığımı söylemek için geçmişime bakınca ya akıl körü olmak ya da kötü niyeti olmak gerek. Burada kötü niyet var. Burada Sabri Uzun isimli dokümandan başka bir iddia yok. Benim Soner Yalçın ya da Nedim Şener'de talimat ya da beni çalıştırmalarıyla ilgili bilgi kırıntısı var mı? Bu talimatlar bana vahiyle mi gönderildi. Soner Yalçın'ı 2008'de bir kez aradım. Bir yazıda beni eleştirirken eşimin ismini geçirmişti. Kendisine kızdım" dedi.
Gözaltına alındığında savcıya (Zekeriya Öz) dokunma dediğini anlatan Ahmet Şık, "Dokundu ve yandı" diye konuştu.
HANEFİ AVCI: KİTAP "NEREDE YANLIŞ YAPTIK?" KİTABIDIR
Davanın diğer tutuklu sanığı Hanefi Avcı, ''Haliç'te Yaşayan Simonlar'' isimli kitabının Odatv tarafından yazdırıldığı iddialarına ilişkin şunları kaydetti:
''Burada Odatv işin merkeziymiş gibi bir görüntü vardır. Aslında Odatv'nin benim kitabımdan haberi dahi yokmuş. Kitabım satışa çıktığında her yerde haberler yayınlanırken, Odatv'de saat 11.45'te haber çıkmıştır. Odatv'nin yayınladığı haber ise Hürriyet gazetesinden alınarak aynen yayınlanmıştır.''
Duruşma öncesinde konuştuğu Odatv çalışanlarının kendisine, 'Biz senin kitabını bulmak için neler çektik' dediğini ifade eden Avcı, ''İddianameye göre benim kitabımın organizasyonunu Odatv yapmıştır. Odatv'nin ne benimle ne de kitabımla bir alakası yoktur'' diye konuştu.
''Haliç'te Yaşayan Simonlar'' kitabını 2000 yılında yazmaya başladığını, ancak mesaisinin yoğunluğundan ötürü ara vererek 2009'da yeniden başladığını söyleyen Avcı, kitabı mart ayında bitirerek, 10 Nisan Polis Bayramı'nda basılması için yayınevine gönderdiğini söyledi.
Ancak kitabın kendi belirttiği tarihte satışa çıkmadığını anlatan Avcı, savunmasını şöyle sürdürdü:
''Kitabım bir örgüt kitabı değildir. Bir eleştiri kitabı, 'nerede yanlış yaptık?' dediğim bir kitaptır. Kitap yazarken kimseden tavsiye ve telkin almadım. Zaten yapım da buna müsait değildir. Kitabımın bana nasıl yazdırıldığına dair iddianamede hiçbir delil yoktur. Bir delilin delil olabilmesi için usulüne uygun olarak elde edilmesi gerekmektedir. Ancak bilgisayar delillerini toplayan bizim arkadaşlar, asgari şartları yerine getirmemişlerdir. Bu kadar hayati bir olayda olay yeri incelemesi ve delil araştırması yapıyorsunuz, ancak asgari şartları yerine getirmiyorsunuz. Bu deliller geçersizdir. Böyle örgüt dosyası hazırlanmaz. Bu davanın içinde olmasam 'muhakkak bir şeyler var' derdim, ama durum öyle değil. Yıllarca istihbarat birimlerinde çalıştım, böyle dosya hazırlamadım.''
Yıllarca terör örgütleriyle mücadele ettiğini söyleyen Avcı, ''Kitap yazmanın suç olmadığını söylüyorum. Kitabımı beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Belki düz bir kitap olarak değerlendirebilirsiniz. Pek çok ideolojiyi anlatan kitapların yayınlandığını biliyorum. Bunların bir kısmı yasaklandı, fakat kitabı yazanlar hakkında örgüt üyeliğinden dava açılmadı. Tavsiye ya da yönlendirmeyle kitap yazdığım suçlaması incitici ve aşağılayıcıdır'' ifadelerini kullandı.
Avcı, emniyetin hazırladığı raporun inandırıcı olmadığını, mahkemenin bir kanaate varmasını zorlaştıracak nitelikte olduğunu, çünkü raporların yarım bırakıldığını savundu.
Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci, Avcı'nın savunmasını yaptığı sırada araya girerek, diğer tutuklu sanıkların savunmalarını yapabilmesi için savunmasını kısa tutmasını istedi. Sanık Avcı, bu uyarının ardından bir süre daha konuşarak savunmasını tamamladı.
Hanefi Avcı'nın avukatı da müvekkilinin savunmasını yaparken sürekli şanssızlıklarla karşılaştığını, yargılandığı ''Devrimci Karargah'' davasında da savunmasını kısa kesmek zorunda kaldığını ifade ederek, detaylı savunmayı daha sonra yapacaklarını söyledi.
NEDİM ŞENER'İN ZOR ANLARI
Nedim Şener, bugüne gelebildikleri için şükrettiğini belirterek, ''Türk kamuoyuna, öncelikle de özgürlük için yola düşen arkadaşlara, Ragıp Zarakolu, Büşra Ersanlı ve Hopalılara selam gönderiyorum. Hapse düşünce insan daha iyi anlıyor her şeyi. Hapse girdiğim ilk gün, hapse düşen son insan olmak için çok dua etmiştim. Ancak öyle olmadı'' şeklinde konuştu.
Hayatında kendisine verilecek en büyük cezanın utanmak olabileceğini söyleyen Şener'in, gazeteci Sedat Simavi'nin, ''Kalemini kır, ama satma'' sözünü hatırlattıktan sonra duygulandığı görüldü.
Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci'nin, ''İsterseniz kısa bir ara verelim'' demesi üzerine Şener de ''Evet, iyi olur'' deyince, duruşmaya ara verildi.
Aranın ardından savunmasına devam eden Şener, ''Keşke dijitallerden bahsetseydim, böyle duygulanmazdım. Haklılığımın verdiği güçle savunma yapıyorum. Karşınızda adaletin gücünü görmek istiyorum'' ifadelerini kullandı.
Şener, cemaatle ilgili herhangi bir sorunu olmadığını belirterek, ''Biz cemaatten nefret etmedik. Sadece merak ettik, sonra da kitap yazdık'' diye konuştu.
Terör örgütüne üyelik suçundan yargılanmanın çok ağır bedelleri olduğunu söyleyen Şener, kızının, ''Babam terör örgütünden yargılanıyormuş. Babam gerçekten terörist ise onu desteklemem, çünkü teröristler insan öldürüyor'' dediğini anlattı.
Hiç kimsenin suç işleme lüksü olmadığını ve gazetecilerin de buna dâhil olduğunu belirten Şener, ''Gazeteciler yargılanmaz diye bir şey söz konusu değildir. Hatta gazeteciler herkesten fazla yargılanır. Hem mahkemelerde hem de kamuoyunda. Gazeteci nasıl halkın bilgi alma hakkı adına soru sorabiliyorsa, kendisi de bu kamu mesleğini yaparken kendisine sorulan her soruya yanıt verebilmelidir'' dedi.
Hiçbir zaman yargılanmaktan korkmadığını vurgulayan Şener, ''Halkın vicdanında yargılanmaktan hep korktum. Çünkü vicdanlarda yargılanarak alacağım ceza utanmaktır. Bana göre utanmak, utanılacak bir şey yazmak, söylemek ve yapmak, en büyük cezadır'' diye konuştu.
Kesinlikle 'Ergenekoncu' olmadığını, bunun herkes tarafından bilindiğini ifade eden Şener, Dink cinayetinin aydınlatılması için çabaladığını, söz konusu cinayetin işlenmesinde ihmali olduğunu öne sürdüğü kişilerin tutuklanmadığını ve yargılanmadığını söyledi.
Şener, savunmasını şöyle sürdürdü:
''20 yılda ulaşabildiğim tüm gerçekleri binden fazla haber ve 10 kitapta yazdım. Tüm yazdıklarımı yargılandığım 100'e yakın davada savundum, ama ilk kez yazmadığım şeyler nedeniyle tutukluyum ve yargılanıyorum. Yazmadığım ve yazımına herhangi bir katkım olmayan kitaplarla ilgili ortaya atılan iddiaları asla ve asla kabul etmiyorum.
Benim, Hanefi Avcı'nın ve Ahmet Şık'ın kitaplarının yazımına katkım olduğuna ya da yönlendirmede bulunduğuma dair tek bir tane somut kanıt olmadığı ortadadır. Ayrıca, yazdıklarımın arasında 'Ergenekon' davaları, davayı yürüten adli makamları hedef alan bir görüş ortaya konmamıştır.''
POLİSİN KESTİĞİ PARMAK
Gazeteci olmasının bir olgu olduğunu ifade eden Şener, ''Terörist ya da teröre yardım, yataklık ettiğim bir yakıştırmadır. Bu yakıştırma tamamen polis kaynaklıdır. Bizde bir söz var, 'Şeriatın kestiği parmak acımaz' diye, günümüzde 'Adaletin kestiği parmak acımaz' diye söyleniyor. Evet, adaletin kestiği parmak acımaz, ama polisin kestiği parmak acıyor'' dedi.
Hakkındaki suçlamanın başlangıç ve bitiş noktasının hep polise dayandığını savunan Şener, ''Mesleğinin henüz başında olan iki komiser yardımcısının savcılığa yazdığı raporlarla kitaplar örgütsel dokümana dönüşüyor, ben hiçbir etkim olmayan kitapların yazımına katkı ve yazarlarını yönlendirmekle suçlanıyorum'' ifadelerini kullandı.
Polis raporlarının iddianameye dönüşmesinin Türkiye'yi dünyada zor duruma düşürdüğünü öne süren Şener, ''100'e yakın gazeteci haber yaptığı için cezaevinde'' görüşünü savundu.
Şener, bu davadaki tüm suçlama ve tespitlerin yasal dayanaktan yoksun olduğunu ve atılı suçun yasal unsurlarının bulunmadığını öne sürerek, beraatını talep etti.
BALYOZ
Üç Balyoz Davası birleştirildikten sonraki ilk duruşma bugün gerçekleşiyor. 367 sanığın da bu ilk duruşmada birarada olacak. Aralarında Çetin Doğan, Özden Örnek, Halil İbrahim Fırtına ve Bilgin Balanlı gibi isimlerin yer aldığı sanıklar hakim karşısındaki yerlerini aldılar.
"GURUR VERİCİ KARİYERİM SONA ERDİRİLDİ"
''Balyoz Planı'' davasının tutuklu sanıklarından Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Abdullah Can Erenoğlu ise, ''Tutuklanarak, Deniz Kuvvetlerinde 38 yıldır büyük emekler ve özverili çalışmalar ile elde ettiğim başarılı, onur ve gurur verici kariyerim sona erdirildi'' dedi.
Erenoğlu, seminerin içeriğine ve düzenlenmesine hiçbir şekilde katılmadığını dile getirerek, şunları kaydetti: ''Hiç kimseyle bir araya gelmedim. Hiç kimseden emir almadım. Hiç kimseye emir vermedim ve hiç kimseyi görevlendirmedim. İstihbarat çalışması, yazışma ve hazırlık yapmadım. Herhangi bir çalışma grubu içinde de yer almadım. Tutuklanarak Deniz Kuvvetlerinde 38 yıldır büyük emekler ve özverili çalışmalar ile elde ettiğim başarılı, onur ve gurur verici kariyerim sona erdirildi. Ordusuna karşı bu ihaneti yapan hainler ve onların tüm iş birlikçilerinin bir gün mutlaka bunun hesabını tarafsız ve bağımsız Türk yargısı önünde vereceklerine yürekten inanıyorum.''
Duruşma yarına ertelendi.