İki Hayrettin bilirim,
kızıl sakal olanı denizler fatihi, ona yetişemedim…
Öteki ak saçlı ak sakallı olanı, ona yetiştim, hatta ayağımıza kadar ta Hollanda’ya geldi…
Orman dedi, toprak dedi, yaprak dedi…
Her yakaya bir yaprak, dedi…
Yaprağın eli yakamızda, dedi…
Her yıl Kıbrıs büyüklüğünde toprağımız kayboluyor;
Erozyonla savaş halindeyiz, dedi…
Erozyon kelimesini ilk kez duyan bir yaşı amca, ak tolgalı beyler beyi gibi haykırdı: “ Kesin Yunanın işidir!” dedi…
Hatta Hayrettin öyle anlattı ki, yanımda oturan amca, ertesi gün gönüllü olarak askere yazılıp “erozyon” denen düşmana, dolayısı ile vatana canını feda etmeye hazır olduğunu söyledi… Kenara çekip o amca ve onun gibilere anlayacakları dilden anlattık, anladılar…
Aksakal Hayrettin devam etti: Bu savaşı kazanmanın tek yolu, ağaç dikmek, fidan dikmek, toprağa meşe palamudu gömmek, hem de 10 milyar, dedi…
Amca: Ee, gömün o zaman buraya neden geldiniz, Türkiye’nin meşesi mi bitti, dedi…
Ben bu işi kökünden çözerim dercesine bir hava yolu şirketi çıktı…
Ortaya orta boylu adam boyunda bir kumbara koydular
ve o işadamımız içine bir dolar “ One Dollar” attı…
Dedi ki; bu “ One dolar” Türkiye’yi çöl olmaktan kurtarmak içindir…
Amca kızdı; Lan, bi dolara kurtarılıyordu da bu zamana kadar şu yaşlı adamın ta buralara gelmesini mi beklediniz, dedi…
Amcaya, hayır dediler, bir dolar sembolik, çok para lazım çok…
Anlamadı, ama anlamış gibi yaptı amca, popsunu dönüp, cebinden 100 Gulden ( O zamanki para birimi gulden, 40 avro kadar) çıkardı uzattı salon görevlisine…
Adını memleketini söyledi…
Sandı ki; düğün ve nişanlarda olduğu gibi adı, şanı, memleketi söylenecek, “Bakın ben koskoca işadamından daha fazla verdim” diye caka satacak…
O zamanlar salon içi dördüncü derece görevlisi Tema Alperenlerinden Serdar, “O, bir dolar demek, nerden baksan bi milyon dolar demek amca”, dedi…
Mesele şu idi.. Ülkemizin topraklarını hain erozyona vermemek için “Sultan-multan, Paşa-maşa” gibi hava yolları, tur operatörleri bir araya gelmiş, “ Kelle başı her taşıdığımız yolcunun bilet parasından -One doları- Tema vakfına vereceğiz” demişti…
Flaşlar patladı, eller alkıştan çatladı, o sene bu yaprak, toprak, tema-mema olayının da gazı ile bir milyonun üstünde yolcu taşındı…
Bu durum bir milyon fidan, bir milyon ağaç demekti…
Yıllar yılladı kovaladı, o günlerde yıllarda ana karnına düşen kara yağız delikanlılar varan borcunu yapmak için askere gitti.. Kimi sağ salim döndü, kimi gazi kimi şehit oldu…
***
Bu arada Tema boş durmadı, orman üzerine orman haberi...
Hatta Tema Hollanda kuruldu…
Yaprağı aynı, logosu aynı…
Kampanya üstüne kampanya…
Cami, dernek federasyon lokallerinde seri bilgilendirme toplantıları seminerler…
“ Türkiye çöl olmasın”…
Geçtiğimiz günlerde belki on beşinci orman için fidanlar toprakla buluşturulmuş…
***
En son Hollanda Tema Ormanı…
Saysak orman sayısı yirmi (20) olmuştur…
Hepsi de nedense (!) Çanakkale’ye…
Eğer bugüne kadar her dikilen fidan boy atmış olsaydı, Çanakkale’de Evliya Çelebi’nin sincaplarını ayağı yere değmez; ormandan gökyüzü görünmezdi…
Sonra n eden Çanakkale, neden şehitlikler, koskoca Türkiye’de kuruyan, çöl olan başka yer kalmadı da benim mi haberim yok!..
Gencecik fidanların, toprak için toprağa düştükleri yerler, vatan toprağı değil mi?
Neden Çanakkale?
Şehitleri rahat bırakın!
***
Hemşerim Havza’lıya arkadaşı sormuş:
-Neden hemen hemen her kelimeyi iki kez söyleme gereği duyuyorsunuz? Üstelik de “M” ile pekiştirerek?
- Nasıl yani, bir iki örnek verebilir misin?
-Şiir-miir; tarla-marla; kasaba-masaba gibi…
-Yok öyle bir şey, onu çocuk-mocuk söyler…
Orman-morman; fidan-midan; dedim de aklıma geldi…
Tema-mema iyi de Tema’nın teması ne nedir hala anlamış değilim…
Siz anladınız mı?
Yavuz Nufel - Haber 7[email protected]
Kaynak : haber7.com